Medeniyet erdemli insanlar ve şehirlerle inşa edilir

1 Comment 1118 Views

Medeniyetin omurgası şehirden geçer. Çünkü bir değerler sistemi (din, felsefe) şehirde medeniyet bulur.  Medeniyet nokta-i nazarından şehir sadece yolları, binaları, cadde ve sokaklarıyla şehir değildir. Şehir için gerekli olan esas unsur şehirli yani medeni insandır. Bir şehirli gibi yaşamak ve şehirli olarak idare edilmektir. Erdemli (faziletli) insanı yetiştirecek olan da faziletli şehirlerdir.

Medeniyet değerleri ve şehirli kültürü arasında güçlü bağlar vardır.

kurallarBizi erdemli ve insan dostu şehirlere götürecek olan medeniyet değerlerimiz ve bunlardan doğan şehir tasavvurumuz ve şehirleşme politikalarımızdır. Ortak değerlerimiz olmazsa şehir de, şehirli de politikacıların, rant oyunlarının, sermayenin ve şarlatanların elinde oyuncak durumuna düşer. İnsani değerlerimiz birer birer aşınır, şehirler cehalet ve sefalet yuvaları, haksızlık ve adaletsizlik beldeleri haline gelirler.

Elbette hiçbir şey kendiliğinden olmaz. Her eserin bir müessiri, yani yapımcısı, yaratıcısı vardır. Bir şehri inşa edecek olan da şehir insanıdır. O insan, şehirleşmenin her hücresinde ve aşamasında şehir düzeninin gerektirdiği kuralları bulmalı ve her duruma uygun davranış modelleri geliştirmelidir. Bunu medeniyet değerleri olan insanlar yapabilirler.

Medeni insan, bu faaliyetleriyle dışarıdaki bir dünyayı değil, aslında kendisinin içinde yer aldığı, nefes alıp verdiği, sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik olarak beslendiği iklimini inşa etmektedir. Öyle ki insan şehri inşa ederken, şehir de onuı inşa etmekte, yani insan bu faaliyetleriyle aslında kendini inşa etmektedir.

Resim: Ankara'nın lüks semtlerinden birinde bir sitenin girişi: İnsanların kararlara dahil edilmemesinin getirdiği sorunlar: Yönetimle oturan arasında üç saat fark var. "Pazar günü çalışmayın" ve "Neden??" tepkisi.

Resim: Ankara’nın lüks bir semtinde bir sitenin girişi: İnsanların kararlara dahil edilmemesinin getirdiği sorunlar: Yönetimle site sakinleri arasında, apartmanda akşamları yapılacak çalışmayla ilgili üç saatlik bir zaman fark var! Arkasından, “pazar günü çalışmayın!” ve “Neden??” tepkileri…

İnsanın gerçek kişiliği şehirleşmede ortaya çıkacak, kim olduğumuz sözlerimizle değil işlerimiz ve mekanlarımızla belli olacaktır. Tasavvurlarımızın ne olduğu burada kendini gösterecektir. Televizyon karşısında ayaklarını uzatıp hem başkasının tasarladığı hayatı yaşamak, hem de o hayattan şikâyetçi olmak yerine hayatımızı bütün yön ve boyutlarıyla kendimiz tasarlamamız gerektiğini burada görüp anlayacağız.

Şehir sürekli bir dönüşüm içindedir ve her dönemde kendini yeniden üretir

Şehir sürekli bir yeniden oluşum içindedir. Bu bakımdan bir defa kurulmuş olmakla şehirleşme tamamlanmış olmaz. Mesela bir dönem şehire dış çeperlerden eklemlenen gecekondular şimdi apartmana ve siteye dönüşerek şehirlere yeniden dâhil oluyor ve yeniden bir şehirleşme süreci başlatmış oluyor. Bu değişim ve dönüşümün bozulmaya yol açmaması için medeni ilkelerin ve kuralların tekrar tekrar üretilmesi devam etmeli, sürekli olarak yeni normlar ve davranış modelleri geliştirilerek şehir hayatına enjekte edilmelidir. Mesela şehir değerlerini hayata geçirmiş olan yerleşik yerlerle gecekondudan gelen yardımlaşma değerlerini katıştırarak şehir kültürünü bir miktar daha zenginleştirmek mümkündür.

Öyle ki her yeni durumu herkes kendine göre anlamamalı ve “aklının estiğini” yapma imkânını bulmamalı, kötü niyetli olanlara fırsat verilmemelidir. Çünkü böyle durumlarda şehrin fiziksel dokusu gibi sosyal dokusu da bozulur ve toplum olma hali zarar görür. Bu bakımdan yaşadığımız yerlerde sorunların çözülmüş olmasına bakıp aldanmamak ve “her an bir işte ve uğraşta” olmak gerekir.

 

Site kültürü ve asansör kuralları. "Allah rızası için asansöre üç kişiden fazla binmeyin"

Resim: Site kültürü ve asansör kuralları. “Allah rızası için asansöre üç kişiden fazla binmeyin!”

Şehirli, sürekli olarak şehrin nabzını tutar, değişen durumla ilgilenir, ortak kurallar keşfeder ve bunları hayata geçirirse şehir hayatı bozulmak yerine yeni araçların ve kolaylıkların hayata dâhil edilmesiyle daha da iyileşebilir, zenginleşip güzelleşebilir. Mesela yeni yerleşimlerde, iç ve dış mekânlar için gerekli kurallar her defasında yeniden keşfedilmeli ve hayata geçirilmelidir. Böylece her fırsatta “gücü olan” veya “önce gelen kapar” gibi kötülük değerlerinin yerleşmesine engel olunur.

Hayatın gayesi olan iyilik yapabilmek için insanın gelişmesi gerekir

Bir toplumun gücü oradaki iyilik ve insanlar arasındaki güven kadardır. Şehirde, her safhada tanışma, bilişme ve yardımlaşma şekilleri yeniden ihdas edilerek ve geliştirilerek devam etmelidir ki iyilik azalmasın ve toplum gücünden kaybetmesin. Çünkü toplumun söz, söylem ve eylem gücünden kaybetmesinden en çok yoksullar zarar görür.

Medeni bir hayat her her dönemde ve düzlemde düzen, nizam ve intizam gerektirir. Düzenlemeler kavgalarla değil kurallar ve kurumlarla olmalıdır. Çünkü iyiliğin hayat bulmasında muteber olan kavga değil, kurallarla ve pro-aktif olarak, yani kötülüğün ortaya çıkmadan engellenmesidir. Ayrıca bireyler tek başlarına fazla bir şey yapamazlar. Onun için iyilik arayan ve yaymak isteyenlerin örgütlenmeleri ve kurumsal hale gelmelerinde büyük faydalar vardır. Ortak hayat için sürekli kurallar ve bunları hayata geçiren ve gözeten kurumlar olmazsa çıkar grupları doğar ve çatışmalara sebep olurlar. İnsanlar arasına perdeler girer, güven azalır, duyarlıkları törpülenir ve sonunda toplumsallaşma zarar görür.

Resim: Çelişkiler tablosu. Çift asansörlü, asansör telefonu ve mermer döşeli lüks sitede, duvarlara yapıştırılmış, metallere iliştirilmiş duyuru ve "para toplama" kağıt parçaları.

Resim: Çelişkiler tablosu. Çift asansörlü, asansör telefonu ve mermer döşeli lüks sitede, duvarlara yapıştırılmış, metallere iliştirilmiş duyurular ve “para toplama” aracı kağıtlar.

Gelişemeyen topluluklarda kanunların varlığına rağmen haksızlıklar diğerlerinden daha yaygın yaşanabiliyor. Haksızlık ve kötülüklerin idrak edebilmesi için kişinin yetişmiş ve gelişmiş olması gerekir. Çünkü her akıl ve inanç her durumu aynı derecede idrak edemez. Mesela bazıları için idrarın elbiseye değmesi kirletici sebep olduğu halde öteki için olmayabilir. Yine insanlardan biri için bir kooperatif veya site mensuplarının kararlara katılımı gerekli olduğu halde öteki için olmayabilir. İki kişi veya topluluğun görüşleri arasındaki bu fark toplumsallaşma, temizlik, hak, hukuk ve adalet anlayışlarının gelişmişlik derecesine göre değişir. Medeniyet hedefi olan toplumlar işi tesadüflere bırakmaz, şehir insanını yetiştirirler.

Şehirleşmede bir din olarak İslam değerlerinin yeri nedir?

İnsanların neyi, niçin yapmalarını gerektiren şey değerleri, yani inançlarıdır. Bir toplumun değerleri varsa o şeyi yapar veya ondan bilinçli olarak kaçınır.

Bazı komşularımızın 2-3 arabası var. Gözümüz yok. Allah daha fazalsını versin ama...

Resim – Otopark kültürü , hakkı: “Bazı komşularımızın 2-3 arabası var. Gözümüz yok. Allah daha fazlasını versin ama lütfen tek arabası olan fakirleri de düşünüp…”

Müslüman bir insan, İslam’la kendisine gelen fıtri, ahlâkî, hukuki ve estetik değerlere göre bir şehir tasavvuru geliştirir ve buna göre bir çevre inşa eder. Müslümanın şehir tasavvurunu etkileyecek bazı değer alanları şunlardır:

1.Yaratılışın her durumunda bir düzeni ve nizamı vardır. İnsanın da dünyasını düzen içinde kurması şarttır, aksi halde düzen içinde düzensizlik yaratmış olur. Mesela kimse, “ben yeşile dilediğim gibi davranırım, çıkarım gerektiriyorsa onu ortadan kaldırabilirim” diyemez.

2. Müslüman insanın yaşadığı dünyayı diğer insanların da yararına ve güzel olarak imar ve inşa etme sorumluluğu vardır.

3. Bunlardan başka Müslümanların medeniyet kurucu olarak bir dizi sosyal, ahlâkî, hukuki ve estetik değerleri vardır. Medeni hayatın bu değerlere göre düzenlenmesi gerekir.

Resim-İyilik anlayışı ve ondan doğan bir hareket: İhtiyacın varsa AL, ihtiyacın yoksa AS

Resim-İyilik anlayışı ve ondan doğan bir hareket: İhtiyacın varsa AL, ihtiyacın yoksa AS

Esasen bu değerleri sahiplenmek için Müslüman olmaya da gerek yoktur. Ama her paradigmanın insani olanı bu şekilde sahiplenmesi zarar değil yarar getirir. Bir Müslüman akidesinden gelen zorunlulukla bu konularda keyfi davranamaz! Bunları evrensel olarak görüp insanlığın ortak değerleri olarak sahiplenmek gerekir.

Müslüman olan her insanın bazı değerleri şunlardır:

Doğruluk, ahlâklı olmak (ve ahlâkın toplumsal kurallara ve hukuka dönüşmesi), adalet (ve adaletin yönetimde en üstün değer olarak yer alması), zarar vermemek, emin olunmak ve bütün yaratılmışlara iyilik yapmak. Aynı şekilde komşu hakkı (sosyal hayata yansıması ve hukuka dönüşmesi), yetimlerin ve yoksulların korunması gibi… Müslümanların bir de estetik değerleri vardır:

Allah güzeldir ve O’nun yarattıkları da güzeldir. O her şeyi ve onunla birlikte insan da güzelce yaratmıştır. Onun için insan da varlığa ve diğer insanlara güzel bakmalı, her şeyde iyi ve güzel olanı aramalı ve dünyasını da buna göre özenle inşa etmelidir.

Şehir ve kurallar: Apartman içinde sigara içmeyin, otomatik şifre yanlış giriliyor, buraya asılan kağıtları yırtmayın, elinize bir şey geçmiyor...

Resim: Şehir ve kurallar: Apartman içinde sigara içmeyin, otomatik şifre yanlış giriliyor, buraya asılan kağıtları yırtmayın, elinize bir şey geçmiyor…

Müslüman bir kişi gittiği her yere, hâkimiyet veya iktidar kavgaları yerine, öncelikle bu değerleri götürmeli ve orada erdemli ve adaletli bir toplumun oluşmasına katkıda bulunmalıdır. Yukarıda sözünü ettiğimiz kurallar, ilkeler ve usuller bu değerlerden çıkarılmalı ve toplumsal yapıyı beslemelidir.

İşte cemiyet böyle inşa edilecektir. Çünkü kuralların her biri toplumsal yapılanmada küçük birer yapı taşı, davranışlar ve insan ilişkileri de o yapının harcı olacak ortak hedefler burada ortaya çıkacaktır. Böylece karşılıklı çıkarlar da dâhil olmak üzere, ortak hedefler, yol ve yöntemler, paylaşılan zevkler ve insanların birbirlerine duydukları sevgi, şefkat, güven ve emin olma duygusu ve deneyimi toplumun inşa edilmesinde önemli roller oynar. Medeni bir şehir bu yollarla inşa edilir. Müslüman kişinin durup dinlenmeden bunun için çalışması gerekir. Çünkü toplumun huzuru ve mutluluğu, yoksulların gözetilmesi, adalet ve bütün bunların sonunda erdemli şehir (medinetü’l fazıla)* böyle doğacaktır.

Bu yazıyla bağlantılı yazı: Prof. ÖKTEN; İnsan Şehri, Şehir İnsanı İnşa Eder

  • Medinet’ül fazıla, El-Medinetü’l Fazıla: Felsefe dünyasında insanlığın ikinci öğretmeni (Muallim-i Sânî ya da Hace-i Sâni -İkinci Üstad/ Magister secundus) Ebu Nasr El Farabi’nin ideal devleti ve bu devlet felsefesini anlattığı aynı ismi taşıyan dünyaca meşhur kitabı. Bu kitap yüzyıllarca Batı üniversitelerinde okutulmuştur.
Yazıyı Paylaşırmısınız

About the author

A.Ü. DTCF mezunu. İngiltere, Sheffield Üniversitesinde Enformasyon Yönetimi, İsrail'de Kırsal Bölgesel Kalkınma Planlaması Post Graduate Study. Yayınlanmış çalışmaları: Söz İncileri; Divan Edebiyatından Seçilmiş Beyitler (2. baskı), Önce Söz Vardı; Fıkıh, Edebiyat ve Tasavvuftan Seçmeler. İlgi alanları: Yenilik, değişim, Gelişme. Uzmanlık alanı: Proje Yönetimi.

Related Articles

1 Comment

  1. Talat YASAK

    Şehirli olmakla şehirde yaşamak arasında fark vardır. Şehirde yaşamak şehrin yaşam biçimine uyum sağlayıp şehiri daha yaşanılabilir bir yer olması için üzerine düşeni yapma bilincine ermektir. Şehirde yaşamak ise büyük yerleşim birimlerdin’de yaşadığı halde, hala gelişi güzel düzensiz ve aklına estiği veya yetiştiği kültürü orada devam ettirmekle yaşadığı yerin değişik bir kültür gerektirdiğini bilmeden hayatını devam ettirmektir. İkisi de şehirde kalabalık nüfusların olduğu yerleşim yerinde yaşıyorlar. Yani şehirlerin yüksek binalarında, lüks evlerinde ve diğer sosyal şartlarında yaşadığı halde o şartlara uygun hareket etme bilincine erişmemiş kişiler: Şehirde yaşayan ama kültür olarak şehirleşememiş kişilerdir. Şehirde yaşadığı halde yüksek binalarda oturduğu halde bireysel erdemliliği kazanamış ortak yaşamda ortak giderleri (elektrik, su, çevre düzenleme, güvenlikçi maaşı vb) ödememekle en başta İslami değerlere ters düştüğünü belki de kendisinin de savunduğu değerlere uymayan hareketleri yapmakta sakınca görmüyorlar. Şehir kültürünün gereğini yapmamakla en başta kendi değerlerine, savunduklarına ters düşmekten sakınca görmeyen, belki de iş o noktaya geldiğinde savunduğu değerler aklına bile gelmeyen kişilerin şehirin yaşam şartlarına çok yabancı kalıyorlar

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked (required)

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.