Bilgi toplumuyla hayatımıza büyük bir değişim, kolaylık ve yenilikler girdiği gibi beraberinde karşılanması gereken yeni ihtiyaçlar ve sayısız sorunlar da getiriyor. Yeni ihtiyaçlar ve sorunlar bilginin tabiatından kaynaklanan evrensel nitelikte olabilir veya kültürlere göre değişebilir. Mesela bilgiyle birlikte yeni bir sermaye ve mülkiyet şekli ve ilişkileri doğmuş, bilgiye erişim hakkı ve mahremiyetle ilgili yeni sorunlar ortaya çıkmıştır. Bilgiyi ellerinde tutanların onu kötüye kullanmaları ve insanların yanlış yönlendirilmesi gibi sorunları da bunlara eklemek gerekir.
Bu sorunların çözümünün kolaylaştırılması ve ihtiyaçların meşru yoldan karşılanması için öncelikle temel insani değerlerin öne çıkarılması, zamana uygun örf geliştirilmesi, yeni yasal düzenlemelerin yapılması ve mevcut toplumsal sözleşmelerin gözden geçirilmesi gerekir. Bu dönemdeki her şeyi kapsayıp kucaklayan bir kültür, örf, ahlâk ve etik geliştirilmesi gerekiyor. Aksi halde bu süreç – teknolojiden kaçınmak mümkün olmadığına göre – büyük baskılar ve bozulmalara sebep olabilir. Ancak ahlâk ve onun üzerine inşa edilmiş muamelât (davranış dizileri, kültür, örf) ve hukukla insana hükmetmenin ve insanı bozmanın önüne geçilebilir.
Bilgi toplumunda ihtiyacımız olan bazı yüksek değerleri ve onlardan türetilebilecek muamelât ve hukuka aşağıda beş madde halinde kısaca değineceğiz:
1.Doğruluğun yerleştirilmesi: Yeni âlemde ihtiyaç duyulan değerlerden belki en önemlisi doğruluğun yeniden topluma yerleştirilmesidir. İnsanlığın ortak değerleri olan ahlâk, adalet, din, bilim ve sağlıklı bir toplum ancak doğruluk üzerinde inşa edilebilir. Onun için bilginin ve bilgi teknolojilerinin üretimi, kullanımı, transferi ve yeniden kullanılmasında doğruluğun üstün bir konumda olması gerekir. Çünkü sürdürülebilir bilim, ahlâk adalet ve sosyal yapılanma ancak doğrulukla mümkündür. Bu değerlerin her biri doğruluktan beslenecek ve doğruluk üzerinden ilişki içinde olacaktır. Doğruluk, bir kök değerdir ve değerler açısından kök hücre gibidir. Onun insan gönlüne yerleşmesinden sonra orada insanlığın ihtiyaç duyduğu yeni değerler yeşerecek, sayısız nimetler yetişecektir. Doğruluğun temel bir değer olarak yerleşmediği toplumlarda bilgi ve bilgi teknolojilerini kullanarak insanla oynamak daha kolay hale gelmektedir. İnsanlık, hali hazırda doğruluğun olmadığı durumlardaki hilelerle yönlendirilmenin zararlarını acı bir şekilde yaşamaktadır.
2.Mahremiyetin korunması: Yeni dünyada insanın özel hayatının korunması büyük bir önem taşımakta ve aynı zamanda sorun haline gelmiş bulunmaktadır. Zira bugünkü teknolojiyle bir insanın gittiği yerler, yedikleri – içtikleri, giydiği şeyler, alışverişleri, kullandığı eşya, hastalıkları ve aldığı ilaçları, konuşmaları, görüşmeleri ve kimliğine ait her türlü detayı kısacası hemen her hal, hareket ve hususiyetini gözlemek ve bu bilgilerle o insanı izlemek mümkündür. Bir insanın mahremiyetine bu kadar vakıf olmak elbette çok ciddi kurallar, ilkeler ve düzenlemeleri gerektirir.
Türkiye’de, bilgi ve bilgi teknolojileri kullanılarak mahremiyeti çiğneyen davranışlar, bir cahiliye toplumunda olduğu gibi siyasi savaşların bir parçası haline gelmiş ve ürkütücü boyutlara ulaşmıştır. Bu durum, insanın emniyeti ve toplumun ruh sağlığı açısından büyük bir tehlike teşkil etmektedir! Ne yazık ki burada yapılanların önemli bir kısmı, ahlâkın bizatihi kaynağı olması gereken Müslümanlar tarafından, hatta “İslam adına” yapılmaktadır! Hâlbuki bir şeyin (bilginin, faaliyetin, teknolojinin) var olduğu ama ahlâkın, etiğin onunla olmadığı her durum toplumun da, İslam’ın da varlığına büyük bir tehdit niteliğindedir!
Özel hâl bilgisinin kolay ifşa edilmesi, insanın doğuştan birlikte getirdiği mahremiyet hakkını kolaylıkla çiğnenir hale getirmekte, öyle ki, evlerin pencerelerine perde gerilmesini neredeyse gereksiz hale getirmektedir! Bazen, kimi gençler, geleceği düşünmeden özel hayatlarıyla ilgili bilgiyi gönüllü olarak medyada paylaşabilmektedir. Böyle yapmaları şüphesiz ki yanlıştır. Ancak onlar, kendilerini cezbeden bu renkli dünyanın hangi tehlikeleri barındırdığının farkında değiller! Çünkü bu tehlikelerden korunacak şekilde yetiştirilmediler! Ne var ki, insanlığın şimdiye kadar tecrübe etmediği bu yeni kötülüklerin sadece yasaklarla önlenmesi mümkün değildir. Bu çağda, teknolojinin ve hizmetlerin insani değerlerle yoğrulduğu bir zihnin inşa edilmesi gerekir ki yeni nesiller hem yeteneklerini kullanarak üretebilsin, hem de bu alandaki potansiyel tehlikelerden korunabilsin. Bu yapılmadığı takdirde durmadan yeni kötülüklerin üremesini ve yayılmasını önlemek mümkün olmayacaktır. Üstelik bozulma sanal âlemle sınırlı kalmamakta, geri dönerek gerçek hayatı etkilemekte, hatta ahlâkın güçsüzleştirildiği bir hayata yol açmaktadır.
3.Mülkiyet inancı ve ahlâkı: Bilginin yol açtığı köklü değişikliklerden biri de yeni bir mülkiyet anlayışı, ahlâkı ve hukukudur. Artık Müslümanların, ‘Başkasının bahçesinden elma alınması’ tartışmasına, ‘Başkasına ait bilginin kullanılması’ tartışmasını da eklemesi gerekir. Yeni durum kuru bir tartışma değil, yüksek bir ilim anlayışı ve ahlâkın inşa edilmesini gerektirir. Zira kendisi bilgi üretmeyen bilginin değerini de bilemez. Bir bedevinin, medeni hayatı, onun ihtiyaçlarını ve barındırdığı tehlikeleri anlaması mümkün değildir. Bu durum, mülkiyet anlayışına ve hukukuna yeni bir boyut katmaktadır.
Onun için her kademede bilgiyi üreten, toplayan, işleyen ve dağıtanın bilgi üzerindeki hakları ve sorumluluklarının bilinir hale getirilmesi şarttır. Bu yapılmazsa helâl-haram birbirinin içine girer, Müslüman toplumların her biri birer haydutlar toplumuna dönüşürler! Çünkü artık bilgi üretmek veya bilgiye sahip olmak bir tarlaya yahut daireye sahip olmaktan daha önemsiz değildir. Bir insanın tarlası üzerindeki mülkiyet veya işletme hakkını koruyan ve bunun için hukuk ihdas eden bir toplumun bilgi için de yeni değerler, davranışlar ve hukuk üretmesi gerekir. Bu durum mülkiyete bakışımızı genişletmeyi, ona göre ahlâkî değerler ve hukuk ihdas etmeyi acil duruma getirmektedir.
Bilgi üzerinde mülkiyet hakkını tanımamak sadece ahlâkî ve hukuki sorunlar doğurmakla kalmaz, aynı zamanda bilgi üretme isteği ve cesaretini de kırar. İnsanların ürettiklerini, hatta bildiklerini gönüllü olarak paylaşma cömertliğini törpüler. Bilgi üretmeyen toplumlar ise sonunda üretenlere mahkûm olurlar.
4.Bilgiye erişim hakkı: Bilgi toplumunda inşa edilmesi gerekli hususlardan biri de bilgiye erişim hakkıdır. Kim, hangi bilgiye, hangi şartlarda erişecek, bir başkası neden erişemeyecektir? Burada bir fırsat eşitliği hukukunun doğması gerekir. Bilgiye erişenin sorumlulukları ve buna uymayanlara hangi yaptırımlar getirilecektir? Ama bir şey hukuk konusu olmadan önce onun ahlâkının oluşması gerekir. Yoksa hukuk tek başına etkisiz kalır. Çünkü sadece yasaklar veya cezalarla toplum olunmaz. İnsan, “olmaz”lar kadar yapması gerekenlerle insandır. İnsanlık değerler, inançlar, ilkeler, normlar, kriterler, kurallar ve kaidelerle sadece birey veya yığın olmaktan çıkar, toplum olmaya dönüşür.
5.Bilginin kötüye kullanılması: Bilgi üretenin, işleyenin veya elinde tutanın onu kötü yolda kullanması insanlık tarihinde felaketlere yol açabilecek kadar önemli ve tehlikelidir. Zira bilgiyle bireyin, toplumların hatta bütün bir insanlığın aldatılması veya yanlış yönlendirilmesi mümkündür. Hatta haber kaynaklarını ellerinde tutanların olmayan bilgiyi bile varmış gibi göstererek insanları istedikleri yöne yönlendirmeleri mümkündür. Aldatmak ise her durumda kötüdür ve sürekli olduğunda ise yıkım getirir. Amerika, “Saddam’ın elinde nükleer silah var” diye bütün bir insanlığı aldatarak Irak’ı işgal etmişti! Bu işgalle Irak ve bölge felaket ölçeğinde zarar görmüştü ama insanlığın aldatılmış olmaktan gördüğü zarar da küçümsenecek gibi değildi.
Sonuç olarak insanlığın, dinlerin ve ahlâk felsefesinin, özellikle son din olan İslam düşünürlerinin yeni dünyaya kimi değerleri yeniden arz etmeleri gerekir. Doğruluk, entelektüel mülk, başkasının kazandığına el uzatmamak, ürettiğini veya bildiğini paylaşma cömertliğini göstermek, kendisine ait olanı özel tutmak ve insanın mahremiyetinin korunması gibi değerler insanlığın vazgeçilmezleri arasındadır. Bu değerlerin yeni hayata tutunabilmeleri için onlardan yeni normlar, ilkeler, kurallar, davranış kalıpları, alışkanlıklar çıkarılması ve kurumlar inşa edilmesi gerekir. O, çokça bahsettiğimiz sistemler buralardan yola çıkılarak ve sonraki safhalarda inşa edilecektir. Bugün de hayata Müslüman olarak devam etmek isteyen toplumların yeni zamanların her şubesinde ve organında İslam kültüründen alınma kurallarını hayata geçirmeleri gerekir. Ahlâki değerlerin ikame edilmediği bir dünyada medya üzerinden nefs (ego), topluluk egosu veya milli nefs kavgaları yürütmek, bu toplumları yavaş yavaş “Müslüman toplum” olmaktan çıkarır. Velev ki İslam adına savaşıyor olsunlar!
İnsanın ve insanlığın gelişmesinin ahlâki değerlerden başlayarak ve ulaştığımız her düzeyde yeni sözleşmeler ve düzenlemeler yapılarak korunması ve bütün bunların sürdürülebilir hale getirilmesi gerekiyor. Buradan hareketle kanunlarımızı, kurumlarımızı, bilgi sistemlerimizi, günlük hayata ilişkin değerlerimizi sürekli değişen hayata göre yenilemek ve yeniden üretmek gerekir. Değilse kendi kimliğimizle varlığımızın korunması giderek zor ve sonunda imkânsız hale gelir.
———————————————————————————————
Tasarımlar: Gülizar Nur AYDIN (Teşekkür ederiz)
Öne çıkarılmış görsel: http://cds.nyu.edu/law-ethics-data-managers-spring-2016-ds-ga-3001-003/ (Thank you, teşekkürler)
Kaynaklar:
Üç bölümden oluşan bu yazı dizisinin son bölümünde, “Four Ethical Issues of the Information Age” başlıklı yazıdan yararlanılmıştır. Bakınız: Richard O. Mason; Four Ethical Issues of the Information Age. Management Information Systems Quarterly. Volume 10, Number 1, March, 1986.
Leave a Reply
Your email address will not be published. Required fields are marked (required)