Yanlışlarımız, eksiklerimiz ve cehaletimiz uzun süre devam ettiğinde bireysel olmaktan çıkar, kültürün parçası haline gelir, örf ve adetlerin içine yerleşir. Hatta, birkaç doğruyu alıp geriye kalanı yalan, yanlış ve bağnazlıklarla dolduranların bir araya gelmeleriyle kurumsal hale gelir.
Onun için bir yanlışlık veya haksızlık, inançlar ve değerler safhasında yani daha tohum iken durdurulmalı, akıllara ve gönüllere ekilmesi önlenmelidir. Burada durdurulamıyorsa, ambardan, depolardan çıkıp bireylerin davranışlarına yerleşirken, yani daha çimlenme safhasında kök salması ve yayılması önlenmelidir. Örf ve adetlerin içine girmiş, kültürlere sinmiş ve hizipler tarafından sahiplenilmiş eksikler, geri kafalılıklar ve aptallıklar meşrulaşmış, hatta doğru hale gelmiş olurlar! Toplumdaki hizipler de, bu şekilde eksik gerçekler üzerinde ittifak eden insanların bir araya gelmeleriyle oluşurlar.
Bu safhada önlenemeyen yanlışları, haksızlık ve düzensizlikleri ve geriliği toplumsal yapıdan söküp atmak için bireyden başlayarak bütün yapıları silkelemek, sarsmak ve doğru ile yanlışı bu yolla birbirinden ayırmak gerekir. Bunun kolay olmadığını biliyoruz. Çünkü İbn Haldun’un tespit ettiği gibi, bir toplumu felakete kadar götüren şeyler onların alışkanlıklarıdır! Bu hal bazen öyle ileri gider ki; bu hastalıkları musibetler, iç çatışmalar, düşman işgalleri veya felaketler olmadan toplumsal dokudan çekip çıkarmanın bir yolu kalmaz!
Yanlış olana karşı olmak yeter mi?
Ne var ki, bu illetleri gönüllerden, kültürden ve kurumlardan veya devlet hayatından çıkarmak için onlara karşı olmak, hatta onlarla savaşmak yetmez. Sadece karşı çıkmak sorunları çözemeyeceği gibi, beraberinde ardı arkası kesilmeyen çatışmalar da getirebilir ve sorunları daha da artırabilir. Çünkü insanların durup dururken veya basit önlemlerle alışkanlıklarından vaz geçtikleri ve onlara göre yeni olan şeyleri kabul ettikleri görülmemiştir. Kimi toplumların kendilerini yeryüzünden sildirene (helâk ettirene) kadar gittikleri yoldan devam etmeleri boşuna değildir!
Kötülüklere karşı çıkmak gerekir ama sadece karşı olmak kafi gelmez. İnsanın cevherini çürüten, zihin kudretini öğüten ve akletmeyi alt eden alışkanlıkların, haksızlık ve hukuksuzlukların yerine yeni değerler, ilkeler, davranışlar ve sistemler de teklif etmek gerekir. Bu bile değişimi garanti etmez ama değişim isteyen, başarılı olmak istiyorsa, yıkılmasını istediği evin yerine yeni bir ev (plan, program ve imkân) sunmaya mecburdur. Bu ise değişim isteyenin; gerçeği ve gerekli olanı, ahlâkî ve hukuki olanı, insanlığın sadece bugününün değil, dünya ve ahiret geleceğinin de faydasına olanı sürekli arama ve araştırma çabası içinde olmasını gerektirir. Bu gayret yeni keşifler, buluşlar, yeni yollar, yöntemler ve yaklaşımlar, yeni teknik ve teknolojiler geliştirmek ve daha önce gidilmemiş dünyalara götüren çığırlar açmak içindir.
Değişim düşmanlarını ne yapmalı?
Eksiklik, tembellik ve çelişkilerle yaşayanlar elbette değişime karşı çıkacaklardır. Değişim korkusuna kapılan, akletmenin ağırlığına dayanamayan, sahip oldukları imtiyazları kaybetme tehlikesini sezen toplumların nasıl büyük ve tehlikeli oyunlar oynayabileceklerinin sayısız örnekleri vardır. Bunlardan önemli biri, tarihte en büyük değişim ve dönüşüm yapan İslamiyetin doğuşunda, Mekke’de olup bitenlerdir.
Medeniyetimizde değişime karşı çıkan ve toplumu zihin fakirliğinde tutmak isteyenlere yobaz denir. İslam âleminde yanlış ve geri olanı kaldırıp yerine doğruyu koymak, akletmeyi ve asli olanı, ilimleri ve gelişmeyi geri ikâme etmek isteyen her hareket bu kesimin reaksiyonuyla karşılaşmıştır.
Ne var ki, yobazlık her kültür ve medeniyette var olmuştur. Orta Çağ Hristiyan Dünyası bu aklın hâkimiyeti altındadır. Hem İslam Medeniyetinde, hem de Batı uygarlığında [i] bu kesimlerin yolları matbaaya karşı çıkmakta kesişir. İki kesimin de karşı çıkma sebepleri aynıdır:
Kutsal olan metinlerin elle yazılmasına da yükledikleri kutsallık, matbaanın gelişiyle doğacak işsizlik ve değişim korkusu!
Bu kesimlerin her biri “dinlerine çok bağlı olduklarından!” ülkelerinin gelişmesini önleyerek ve rekabet gücünü kırarak; Hristiyan olanları Müslüman fetihlere, Müslüman olanları da Batılı sömürgeciliğe açmış oldular!
Fakat bugünkü toplumu olduğu yerde tutmak isteyenler sadece yobazlar değildir. Özellikle Cumhuriyet döneminde bunlara, çeşitli ideolojiler adına hareket eden yeni örnekler eklenmiştir. Bu kesimler de çıkarlarını ideolojilerin kadife kesecikleri içinde tutarlar. Yenilerin son elli yılda, Türkiye’de değişimi engellemek için oynadıkları oyunlar, insanlara kurdukları tuzaklar, yaptıkları haksızlık ve tahribat az değildir. Bu karşı hareketlerden biri, bugün yıldönümü yaşanmakta olan 28 Şubattır.
Değişim isteyen bugünün gençleri ne yapmalıdır?
-Toplumun gelişmesini önleyen, haksızlık ve hukuksuzların kaynaklandığı inançları ve alışkanlıkları büyük bir dikkatle araştırmalı ve analiz etmelidir.
– Bu haksızlık, hukuksuzluk ve geriliklerin sebepleri ve sonuçları üzerinde bilimsel olarak ve büyük bir sabırla çalışmalıdırlar.
-Yaşadığımız sıkıntıların ve durgunluğun yerine neleri teklif ettiklerini ve bu yenilikleri topluma hangi yollar ve yöntemlerle yerleştirecekleri hakkında metodolojiler ve yaklaşımlar üzerine büyük bir ciddiyetle çalışmalıdırlar.
-Çabalarının meyve vermesini istiyorlarsa önce kendileri değişmelidirler. Bir gencin bu yolda en büyük rehberi ahlâk, adalet, başkalarına hizmet ve eşyanın ve insanın tabiatındaki gelişme eğilimi ve kanunları olmalıdır.
DİPNOTLAR:
[i] The World’s Workshop; Science, Invention, Discovery, Progress. Wonderful Progress Made in the Entrancing Field of Invention and Discovery. Editors: W. J. Jackman & Others. The Library of Congress, Copyriht edition. 526 pp. Copyright by L. H. Walter, USA, 1911.
RESİMLER:
Üst resim: Değişim: @tesbihlihatun
1 Comment
HÜSEYIN SASMAZ (UZUN)
8 Nisan 2019 - 20:17-insanların durup dururken veya basit önlemlerle alışkanlıklarından vaz geçtikleri ve onlara göre yeni olan şeyleri kabul ettikleri görülmemiştir. Kimi toplumların kendilerini yeryüzünden sildirene (helâk ettirene) kadar gittikleri yoldan devam etmeleri boşuna değildir!
-Eksiklik, tembellik ve çelişkilerle yaşayanlar elbette değişime karşı çıkacaklardır.
-BİZ BU FİKRİN ÜZERİNE YOĞUNLAŞARAK GELECEK NESİLE PAKET HALİNDE HAZIRLAMAMIZ LAZIM.
Bir gencin bu yolda en büyük rehberi ahlâk, adalet, başkalarına hizmet ve eşyanın ve insanın tabiatındaki gelişme eğilimi ve kanunları olmalıdır.