İnsanın sahip olduğu önemli şeylerden biri değişebilme kabiliyetidir. Kişinin kendi iradesiyle tercih yapabilme ve tercihini değiştirebilme yeteneği büyük bir servettir. Biz Allah’ın verdiğine değil, insanın yapıp ettiklerine daha çok önem verdiğimiz için insandaki bu cevherin farkında değiliz.
Onun için de pek azımız bu yeteneğimizi kullanırız. Çünkü değişmek zor, zahmetli, hatta bazen risklidir. Onun için hemen hepimiz belli bir çevrenin ve zamanın içine doğar bütün hayatımızı da öyle geçiririz. Yani ne kendimize, ne de topluma hiç bir şey katmadan, geldiğimiz gibi gideriz. Çünkü bir şey katmış olsak, onun bir değişime yol açmış olması gerekirdi.
Birey ve toplum doğuştan getirdiği bu melekelerle anlama, bilme, bildiklerini davranış haline getirme, onları terk ederek yerine yenilerini koymak gibi yeteneklerle donatılmıştır. Kişi bunlarla yaşadığı dünyayı inandığı yönde değiştirme ve geliştirme imtiyazını taşımaktadır. İnsana diğer bütün varlıklara üstünlük veren hususlardan biri budur.
Bir gönülde iki sevda olmaz
Değişmek ve gelişmek yeni olanı almayı gerektirir ama almak yeterli değildir. Yeni bir fikri kabul etmekle insan yeni olanı eski fikirlerinin üzerine yerleştirmiş olur. Bu durumda yeninin değişim getirmesi oldukça zordur. Çünkü ev sahibi olan eski, değişime izin vermeyebilir. Bu bakımdan kişinin aynı zamanda, hatta öncelikle bunlara karşılık gelen eski bildiklerini, doğrularını, davranışlarını ve alışkanlıklarını gözden geçirip zihninde ve kalbinde gerekli temizliği yapması gerekir.
Burada inanç ile akıl el ele vermelidir ki derinliğine bir temizlik yapabilsinler. Akıl, uzun dönemde ve geniş ölçekte insan için zararlı olanı görüp ayıklamalı, gönül de, helaller ve haramlarla ve tevbe-istiğfarla insan nefsine (egosuna) karşı birleşmelidir ki onun üstesinde gelebilsinler.
Zira eski olan izin vermeden onunla uyumsuz olan yeninin o akılda veya gönülde yerleşmesi ve gelişmesi beklenemez. Söz gelimi bir arazide yeni bir bağın tesis edilebilmesi için eski bağın sökülüp atılması gerekir. Sökümde bağın sadece görünen kısmının değil, görünmeyen kısmının yani toprak atlında kalan köklerinin bile çıkarılıp toprağın temizlenmesi ve tesviye edilmesi gerekir ki yeni omcalar orada kök salıp beslenebilsin ve gelişebilsin.
Değişim insanın aslına doğru olmalıdır
Değişimde temizlikten amaç insanı, yani insanın öz benliğini, ilk yaratılış haline mümkün olduğunca yaklaştırmak, bozduğu fıtratını düzeltmek, bireyi veya toplumu değişime ve gelişmeye hazırlamaktır.
Böyle bir temizlik gereklidir çünkü insan zihni ve kalbi hiçbir zaman boş veya saf değildir. Kişinin farkında bile olmadığı zamanlardan bu yana çok şey onun zihnine yerleşmiş, gönlünde kök salmıştır. Yerli-yersiz istekler, korkular, zanlar, kalbinde birikmiş kirler, paslar, emeller, ham hayaller, hırslar, haksız beklentiler, peşin hükümler ve kabuller bu cinsten şeylerdir. Ancak bunlardan temizlenebilen insanın faydasına bir değişim gerçekleştirebilir.
Tarihselcilik değişime karşı büyük engeller barındırır
İnsanın zihninde taşıdığı kalıntılar arasında, yukarıda saydıklarımız dışında, kendisinin içinde bulunup yaşamadığı karanlık çağlardan bu yana sürüp gelen efsaneler, masallar, mitolojik kalıntılar bile olabilir. Bunun bir örneği olarak milyonlarca insanı kendine bağlayan kimi ideolojilerin köklerinin tarih öncesi arkaik dönemlere kadar gittiğini, hatta tamamen oraya dayandığı gerçeğidir. Böyle fikirler ve kabuller insan zihnini kireçleşmiş bir çöplüğe dönüştürür, değişim yapmaya ve gelişmeye ciddi engeller koyarlar.
Bu bakımdan değişim, çok zaman insanı (bireyi veya toplumu) meydana getiren yapı taşlarının yerinden oynamasını gerektirir. Ne kadar taşın yerinden oynayacağı ise değişimin büyüklüğüne ve derinliğine bağlıdır.
Sonuç olarak:
Erdemli, faziletli bir toplum kendiliğinden doğmaz. Bizzat inşa edilmeyi gerektirir. Sağlıklı bir inşa ve doğuş da ancak yaratılış kanunlarına göre hareket etmekle olabilir. Değişim ancak o zaman gelişme getirebilir. Çünkü fıtrat gözetilmezse keyfi (nefsi) olan ipleri ele alır.
Toplumun değişmesi, insanların değişmesine, insanın değişmesi ve gelişmesi de nefsinde (öz benliğinde) olanları değiştirmesine bağlıdır. İnsanda değişmesi gereken şeyler de kısaca gönlünde yaşattıkları, davranışları ve alışkanlıklarıdır. Burada Ra’d Suresi, 11. ayeti üzerinde düşünmek gerekir.(*) Değişim dışarıdan, tepeden inerek değil, çok içerilerden, insanların gönüllerinde yaşattıklarından başlar.
DİPNOTLAR VE RESİMLER
(*) “Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez.” (Ra’d Suresi: 11)
Resim: http://www.nkfu.com/tekke-ve-zaviyelerin-kapatilmasi-nedenleri/
Resim: Huzurun_rengi2_@hat_ozkan ‘den alınmıştır
Tasarım: Gülizar Nur AYDIN
Fotoğraf: Bina yapılacak arsanın temeli. (İbrahim Akgün)
Leave a Reply
Your email address will not be published. Required fields are marked (required)