Erdemli toplum gelişme dinamikleri: Müslüman toplumlar ne ile hayat bulur, nasıl gelişirler?

No Comment 1901 Views

Bir toplumun ideallerini ve hayat tarzını hâkim değerler sistemi tayin eder. Toplumlar değerler sistemiyle hayat bulur, huzur arar, güven tesis eder, düzen-nizam kurar, gelişir veya geri kalır. Sadece iktisadi olarak değil, aynı zamanda sosyal, kültürel, siyasi ve medeni olarak gelişmesi veya geri kalması toplumun hâkim değerler sistemine bağlıdır.

Diğer taraftan, toplumun inancı ne kadar mükemmel olursa olsun, gelişme değerleri yoksa yahut hayata geçirilmemişse o toplum gelişemez, yerinde sayar, hatta geriler. Çünkü gelişme değerleri hayatın her an yenilenmesine sebep olur. Toplumun varlığını devam ettirebilmesi, gelişebilmesi ve geleceğe yürüyebilmesi için sürekli yeni filizler, uçlar, sürgünler, dallar vermesi ve yeni tohumlar saçması gerekir. Değilse çınar ne kadar büyük ve gür olursa olsun gelişmesi durur, giderek yaşlanır ve meyve veremez hale gelir.

Günümüz Müslüman toplumları, kendi iç gelişme dinamiklerinin ne olduğunun farkında değiller. Asr-ı Saadet ve atalarının ne ile ve nasıl geliştiklerini merak etmediklerinden, batılı toplumların dışarıdan görünen ve her biri birer sonuç olan dinamikleriyle gelişme yolu aradılar. Meşrutiyet, cumhuriyet, demokrasi, batılılaşma, çağdaşlaşma, modernleşme, kalkınma, hatta “Avrupalılaşma” veya “Amerikancılık” gibi değerleri ve dinamikleri taklit ettiler. Bu hareketlerin her biriyle belki biraz gelişme elde ettiler ama geliştiklerinden çok daha fazlası kendi hayat tarzlarında gerilediler. Batılı değerleri öne geçirip, kendi değer yargılarını geriye attılar, gözden düşürdüler, melezleyip tabiatını bozdular. Şimdi ne ile ve nasıl varlıklarını devam ettirebileceklerini bilmiyorlar.

Yüzyıllar süren bir taklit döneminden sonra Müslümanların kendi değerlerinden kaynaklanan dinamikleri (kuvveleri) tanınmaz hale geldi, uçları köreldi. Şimdi artık milletler olarak nasıl beka bulabileceğimizi, ne ile gelişebileceğimizi, eksiklerimizi nasıl tamamlayabileceğimizi, zayıflıklarımızı nasıl güçlü hale dönüştürebileceğimizi bilmiyoruz. Hatta İslam değerlerinin savunucuları bile kendi değerleri üzerinden değil, batı kaynaklı teoriler üzerinden toplumlarını anlamaya, anlatmaya çalışıyor.  Hatta bir kısmı, biricik “yol” zannederek aynı istikamette gelişme yolları arıyor. Kocaman, kocaman batılı düşünürler ve karmaşık teoriler üzerinden yol arıyor. Kendi kıymet hükümleriyle basit, sade ve herkesin anladığı usulle gelişme yolları aramayı akledemiyor, hatta böyle küçük işlerden bahsetmekten utanıyor.

Biz bu yazımızda, A’la Suresi 2-5 ayetlerden yararlanarak, erdemli bir toplum için  fıtri bir gelişme yolu teklif ediyoruz. Bu, çimkökleri yaklaşımıdır. Bu usulle bir şeyin husule gelmesi için (üreme, türeme, varlık alemine çıkma) öncelikle o şeyi gaye edinmeyi, sonra onun için gerekli olan tohumları (değerler, kıymet hükümleri) arayıp buluyoruz. Ondan sonra bulduğumuz tohumlar arasından öncü olabilecekleri  aralarından tespit edip benzerleriyle dayanışma içine alıyor, değer setleri (gelişme dinamikleri) elde ediyoruz. Bütün bunlardan bir inşa veya ihya hareketi için gerekli olan uygulama rehberlerini ve faaliyetleri çıkarıyoruz. Sonra da tohumların, kendi teknikleriyle (usul) ekilecekleri tarlaları (aile, komşuluk, sokak, mahalle, sosyal, siyasi, iktisadi, ticari muhitler) arıyoruz. Süreç içinde faaliyetlerle birlikte, bu yazı kapsamında olabileceği kadar rol tanımları yapıyor, tanımlı rollere uygun aktörleri işaret ederek süreci teorik olarak uygulamaya hazır hale getiriyoruz. Ancak, çimkökleri süreci başladıktan sonra, süreçler boyunca yolu şaşırmamak için birkaç işaret taşı dikiyor, uyarı levhaları asıyoruz. Artık devamı, her işi projelendirerek mahalli veya milli şartlara, önceliklere ve ihtiyaçlara uygun olarak uygulamaya kalmaktadır.

Fakat bütün bu konulara girmeden önce, temel değerlerimizin küçük bir listesini aşağıda verelim:

Ulvi (entelektüel) merakı (ve hayreti olmak); okumak; yaratılış ve oluşun yasalarını araştırmak; iyiliği ve helal olanı hayatın esası olarak kabul etmek; merhamet etmek; doğruluğu düstur edinmek; doğruluk ve adalet için çalışmak; iyi ve güzel işler yapmak; ölçü ve tartıları gözetmek; başkalarına yardım etmek; çalışmayı hayat tarzı haline getirmek; insanlarla iyi geçinmek; faydalı işler yapmak ve öncülük etmek, çığır açmak (keşifler, buluşlar yapmak); temizlik, sağlık, hijyen ve hak cihetiyle doğru şeyler yemek;  kendimizi başkalarının yerine koymak (empati yapmak); paylaşmak; başkalarıyla iyilikte birlik olmak (takım oyunu oynamak); mü’minler birbirini sevmek ve birbirlerinden sorumlu olmak; çalışıp tevekkül etmeyi ve zorluk halinde sabretmeyi bilmek…

Burada şunu bilhassa not etmek gerekiyor. İnsanın değerlerinin olması insani bir düzen inşa etmek için yeterli değildir. Bu değerleri yaşamasını, nasıl hayata geçireceğini ve ondan yararlanmayı da bilmesi gerekir. Zira tohum, ambarda beklemekle yahut ortalığa saçılıp savrulmakla ekilmiş olmaz, ondan bir fayda elde edilmez.

Dindarlar, Müslüman hayatın tersine akan nehirlere su mu taşıyor?

Okumuş dindarlar, gelişme işinin kolayını buldular. Gelişmeyi mahalleden, mahallinden alıp şehir merkezlerindeki salonlara veya emirler ve yasalarla devletin emrine terk ettiler. Böylece, Batılı hayatın yerleştirmiş olduğu devlet-millet hiyerarşisini devam ettirip, Müslümanca hayat tarzının gerektirdiği bütün gelişme dinamiklerini tersine çevirdiler veya yok ettiler. Bu herşeyi tersine çevirmenin trajik sonuçlarından biri “Emr-i maruf, nehy-i münker”i yapılır olmaktan çıkarmaktır. Yapmak isteyenlere sadece söz söyleme hakkı var. Şimdi geometrik hızla artan söz, ayrık otları gibi değerleri, zihni ve sosyal bilinci sarıp sarmalıyor. Bu durum, hem her gün biraz daha hikâye, hikâyatçı ve bu hikayeleri dinleyecek maymun iştahlılar ve mekân istiyor, hem de amelin yerini alıyor, işin, eylemin gelişmesini önlüyor.

Bu durum; Yüce Allah’ın gösterdiklerine ve insanların içinden seslenen, uzun vadeli ihtiyaçlarına değil, okumuşların büyük bir cehaletle, öncelik bile bilmediği, taklitle “ihtiyaç” zannettikleri üzerinde kilitlenmiştir. İlahiyat akademiden kaynaklanan, diyanet ve tarikatlardan beslenen ve halkın hiçbir ihtiyacına karşılık gelmeyen fıkıh ve kelam tartışmaları sağlıklı bir arayışın önünü kapatıyor. Bütün bunlarla sünetullah hiç hesaba katılmıyor, sünnet-i seniyye anlaşılmıyor ve kısırlaştırılıyor.

Resim: Cezeri; Kan ölçme teknesi

Kültürleri, milletleri ve medeniyetleri, durdukları yerde değil, içinde seyahat ettikleri zamana göre görmek gerekir. Milletler, durgun sulardan ziyade akarsulara, nehirlere benzer. Değişen şartlarla ayakta kalabilmek için başka kültür ve medeniyetlerle, hatta kendi geçmişleriyle yarışmaları gerekir. Ancak bu şekilde temizlenip arınabilir, güçlenebilir ve kendilerini yenileyebilirler. Yalnızca nesillerin değişmesiyle bu yenilenme gerçekleşmez. Yeni nesillerle beraber yeni fikirler, hedefler, çaba gerektiren hizmetler, yeni yarış ve rekabet alanlarının açılması, yeni iyi ve güzel işlerin milletin hayatına girmesi gerekir. Bunu beceremeyen toplumların gelişmesi durur. Böyle toplumlar, başka kültür, medeniyet ve toplumların yeniliklerini, icatlarını, buluşlarını, teknik ve teknolojilerini, modalarını ve modellerini alır, onların eğilimlerini (trend) takip eder, rüzgârlarına kapılırlar. Taklitçi milletlerin giderek kabiliyetleri azalır, gelişme dinamikleri körelir, sonunda, yeniliklerini aldıkları toplumların o yeniliklere hayat veren değerlerini de alır, gide gide kendileri olmaktan çıkarlar.

Biz, tespit ve tenkidi burada keserek, yazımızda, bu yokoluştan sakınmanın yollarını ve yeni bir baharı mümkün kılacak tohumları veya filiz verebilecek kökleri ve bunları hayata kazandırmanın yollarını arayacağız.

Erdemli bir toplum ne ile ve nasıl gelişir, toplumun üyeleri bunun için ne yapabilir?

Zaman zaman aklımızdan geçiririz: Kendim, ailem, çevrem, yoksullar, vatanım, milletim, ümmetim hatta insanlık için ne yapabilirim? İnsanlara nasıl faydalı olabilirim?

Zamanımızın hastalığı olan bir şeye taraftar veya karşı olmak hemen hiçbir şeyi halletmiyor. Başka rüzgârlara, cereyanlara, modalara göre hareket etmemek kadar, tercihlerimizi yaparken hevesimizle hareket etmemek de onun kadar önemlidir. Bu bakış açısı, fertle toplumun birlikte gelişmesi açısından da önemlidir. Onun için ilgi alanımızı veya meşgul olduğumuz şeyi iyi tayin etmek gerekir. Düşüncelerimizi de disipline etmek lazım çünkü düşüncelerimiz giderek davranışlara dönüşür, alışkanlıklarımız haline gelir, nihayet birleşerek hayat tarzımızı oluştururlar. Günümüzün okumuş Müslümanları hazcılığı hayat tarzı haline getirmişler, İslam zarfı içinde heveslerini pazarlıyorlar. Onun için hislerimiz ve hevesimizin bizi esir almasını, hayat tarzımız haline gelmesini istemiyorsak temel insani değerleri her şeyden üstün tutmak gerekir.

Bu bakımdan bireysel gelişme kadar, toplumsal gelişmeyi de değerler, ihtiyaçlar ve öncelikler üzerinden aramalıyız. İkisi arasında her zaman bir uyum olmalıdır. Hevesimize göre hareket etmekten kaçınmanın yolu da budur. Çünkü ne değerler, ne ihtiyaçlar ve ne de öncelikler bize ait değildir. Burada değerler Allah C.C. tarafından konulan ölçüler, ihtiyaçlar içinde yaşadığımız toplumun ihtiyaçları, öncelikler ise her işin kendi tabiatından kaynaklanır, her ikisinin önce kendi aralarında, sonrasında ise birbirlerine göre hiyerarşileri sonucu belirleyici olurlar. Bu bakımdan bize düşen, hevesimize göre hareket etmek değil, temel değerlerin gerektirdiği şekilde söz söylemek, davranmak ve iş yapmaktır.

Kıymet hükümlerinden temel dinamiklerin doğuşu ve bir hayat tarzının inşa edilmesi

Türkiye’de hâkim değerler sistemi İslam’dır. Bu bakımdan, merhameti, sevgiyi, adaleti, üretimi, bölüşümü ve istifade etmeyi, birliği, emniyeti, dengeyi-düzeni ve huzuru inşa etmek, sürekli ve dengeli bir gelişmeyi sağlamak da öncelikle Müslümanların sorumluluğudur. Ancak içinde yaşadığımız topluma uygun veya değil, milli değerlerin alternatifleri de yok değildir. Dünya her zaman bir rekabet alanıdır. Bu hakikatten yola çıkarak, erdemli bir toplumun kendi kimlik ve kişiliğiyle gelişebilmesi İslam değerler sisteminin, özellikle gelişme değerlerinin bilinmesine, yaşanmasına ve hayata geçirilmesine bağlıdır. Aksi halde başka semanın yıldızları bize göz kırpmaya başlar!

Mevcut durumda ve uzun zamandır, İslam’ın gelişmeci değerlerinden çok koruyucu, savunmacı (ama çok durumda hizipçi), muhafaza edici, birlik ve beraberliği sağlamaya yardımcı değerleri ön planda tutulmakta, hatta istismar edilmektedir. Gelişme değerlerinden doğan boşluğu çok zaman zevkler ve hevesler, hamaset, tarihperestlik, milli veya topluluk menfaatleri veya şahsi çıkarlar değerlerin yerini alıyor. Bu bir savunma psikolojisi ve kendi içine kapanma durumudur. Daha da net konuşmak gerekirse, İslam toplumlarında “gelişme değerleri” diye bir şey bilinmemektedir. Böyle olunca İslam kültürleri ve medeniyeti kendi iç dinamikleriyle gelişemiyor. Uzun süren durgunluk dönemlerinden sonra başka kültürlerden gelişme değerleri ithal ediliyor. Bu değerler, çoğunluk tarafından kolay benimsenmediği için Müslüman toplumlar dışarıdan alınan bu değerler üzerinden bölünmeye başlıyor. Bir kısmı Batılı toplumların değerleriyle gelişmenin yollarını ararken, diğer kesim kendi içine kapanıyor veya gecikmiş olarak, Batıya alternatif milli değerler çıkarmak için çalışıyor. Batılı kavramların Türkçe’deki karşılıkları aranıyor.

Gelişme değerleri önemlidir, çünkü her canlı bünye gibi, hatta her iklim gibi kültürler de kendi içlerinden doğan dinamiklerle gelişir ve hayatlarını devam ettirir. Gelişme dinamikleri toplumun ideallerinden ve amaçlarından, onlar da inançlarından ve değerlerinden doğar. Mesela toplumun inançları arasında “emin beldeler” veya “güvenli toplum” ilkeleri varsa, onlardan güvenli mahalle, emniyetli şehir ideali, asayişin sağlanması, suç sebepleri ve unsurlarının ortadan kaldırılması, suçluların etkisiz hale getirilmesi, yolların emniyet altına alınması gibi sayısız amaç, faaliyet ve hedefler ortaya çıkar. Onlardan da bu ideallere (amaç ve hedeflere) götürecek dinamikler (ilkeler, planlar, programlar, faaliyetler ve ölçüler) doğar, insanları kendine çeker ve hizmet ettirir.

Kıymet hükümlerinin her biri tek başına anlamlıdır ve bir değer ifade eder. Onların her birinden ilkeler, ölçüler, davranış modelleri, yaklaşım biçimleri çıkarılabilir. Ancak, yukarıda değindiğimiz gibi kıymet hükümlerinden, benzer olanları birleştirerek daha çok fayda elde edebiliriz. Bu oluşum sürecinde sosyal, toplumsal yapıların kan damarları, kalbi, beyni, cismi, vicdanı ortaya çıkar, refleksleri gelişmeye başlar. Toplum bu ortak alanlarla tek ve erdemli bir insan olmaya doğru yol almaya başlar. Aynı beğenileri ve zevkleri paylaşır, öncelikleri benzeşir, belli olaylar karşısında benzer tepkiler verir, musibetler karşısında aynı acıları duymaya ve ortak bir gelecek üzerinde ittifaklar geliştirmeye başlar. Güne ve geleceğe dair ortak tasavvurlar, hayaller doğar. Bunlardan da ortak plân ve programlar, anlaşmalar, yasalar, örgütler, sivil yapılar ve kamu otoriteleri yavaş yavaş et-kemiğe bürünmeye başlar.

Erdemli bir toplum inşa edilmesi, toplumun öz değerleri ve benliğiyle, sürekli ve dengeli gelişmesini sağlayacak -bu yazımızın ana konusu olan- bazı temel dinamikleri aşağıda gruplayarak veriyoruz:

-Okumak, ilim aramak, araştırma yapmak, eğitimi geliştirmek ve yaymak
-İyi, doğru ve güzel işler yapmak, yapanlara yardım etmek, paydaş olmak
-İnsan ilişkilerini geliştirmek, insanları yaklaştıracak, sevdirecek yollar bulmak
-Fertlerin, gençlerin, komşuluğun ve toplumun iyilikte gelişmesi için çalışmak
-Canı, malı, inancı, izzeti, iffeti koruyucu yollar keşfetmek ve geliştirmek
-Sosyal hayatta güveni tesis ve müesses kılmak için çalışmak, emin beldeler inşa etmek
-Yerelden başlayarak meşru ve sürdürülebilir geçim yolları ve pazarlar inşa etmek
-Faizsiz, sürdürülebilir yardımlaşma, destekleme ve dayanışma modelleri geliştirmek
-Yetimleri, yoksulları ve miskinleri gözetmek, ihtiyaç sahiplerine yardım yolları bulmak
-Zekât ve sadaka vermek, infak etmek, vakfetmek; bunların kaynaklarını değerlendirmek
-Ölçü ve tartıları, yazılı ve şahitli ticaret hayatını geliştirmek, doğruluk üzere düzen kurmak
-Faydalı davranışlar, alışkanlıklar, meşru yenilikler geliştirmek, keşifler ve icatlar yapmak
-Hak duygusunu ve ahlâkını yaymak, bundan hukuk ihdas etmek, adalete dönüştürmek
-İyiliği geliştirmek ve yaymak, kötülükten men etme, fitne ile sürekli mücadele etmek
-Güzel amelleri, sanatları, şehirleşmeyi, temizliği, şehir hayatını ve medeni hayatı geliştirmek
-Sadeliğin, kolaylaştırmanın, zorlukları gidermenin yol ve yöntemlerini keşfetmek
-Usul hareketi başlatmak, Sünnetle imar, inşa, ihya ve usul ihdas etmek için çalışmak
-Çalışmayı, basit de olsa sürekli işte ve uğraşta olmayı üstün değer haline getirmek
-Çalışıp ümitli ve sabırlı olmak, vazgeçmemek, geleceğe açılan kapıları açık tutmak
-Mesul olma, sorumluluk alma, hesap verme-sormanın adap ve ahlâkını geliştirmek
-Ölçü, model, düzen, nizam, intizam, denge bilgisi ve bilincini inşa etmek için çalışmak

* Yukarıda yazılı gelişme yollarından Toplumsal Gelişme Dinamikleri Olarak Ölçüler ve Tartılar, konusu dipnotlar bölümünde kısaca açıklanmıştır.

Elbette milli değerlerimiz üzerinden gelişme yolları yukarıda saydıklarımızdan ibaret değildir. Ne var ki, yukarıda saydıklarımızın önemli ve öncelikli, kurucu ve inşa edici kıymette olduğunu düşünüyoruz. Bu dinamikler hayata geçirilince her birinden geleceğe giden bir yol açılır. Bu yollar, yüründüğünde giderek erdemli bir toplumun hayat damarları oluşur, onlar da toplumun her kesimine erdemler iksirini taşırlar.

Bu bakımdan yaşadığı topluma hizmet etmek isteyen bu yollardan herhangi birini seçebilir veya yapanlara katılabilir. Şu var ki, gerek değerler arasından yapılan seçimde, gerekse seçilenleri sıralarken eşyanın tabiatı, ihtiyaçlar ve öncelikler önemli bir rol oynar. Eşyanın tabiatı, diyoruz çünkü her oluşun bir tabiatı vardır: Su akışkandır, ateş yakar, eşya yaşlanır, tohum uygun ortam bulursa yeşerir, insan yumuşaklıkla kazanılır, zarar vermek yoktur, zor kullanmak ve zorluk çıkarmak tercih edilmez, gibi…
Kıymet hükümleri ve gelişme dinamiklerimiz hayat tarzının tohumları ve esaslarıdır. O kadar ki, “Ne ekersen, onu biçersin” kuralının tam karşılığıdır. Değerler, hevesle (kişinin nefsiyle) iş yapmanın, hazır yiyiciliğin, atalardan veya başka yerden aşırarak iş yapmanın da önündeki en büyük engellerdir. Bir işin tabiatını gözeterek başlamanın teminatıdır. A, B, C demeden O, P, R bilinmez, merdivenin ilk basamaklarını atlayarak yol yürünmez.

Gelişme dinamiklerinden yola çıkarak hangi hizmetler geliştirilebilir?

İştigal alanımız, gerçek hayattan olmalı, insanların ihtiyaçlarına karşılık gelmeli ve inandığımız değerlerden biri veya birden fazlasıyla ilgili olmalıdır. Seçeceğimiz faaliyet alanı, burada saydığımız ve sayamadığımız, yaygın veya belli bir bölgeye yahut yöreye mahsus problemler, sıkıntılar, eksikler, yanlışlar veya nitelik – kalite sorunlarıyla ilgili olabilir. Şimdi de uygulamaya daha yakın değerlerimizden birkaç örnek verelim:

Selamlaşma, barıştırma, ihtilafları giderme, kavgaları önleme, boşanmaları azaltma, günümüze uygun evlenme-boşanma adabı geliştirme, ihtiyaç sahipleri için faizsiz borç para yolları geliştirme, komşular arasındaki anlaşmazlıkları azaltma veya önleyici tedbirler geliştirme, yaşadığımız apartman, site, sokak veya mahallede emniyet ve güveni arttırma, ilişkileri geliştirme veya bunları yapanlara yardımcı olma. Kötülükleri (aldatma, alkol, sigara, yalan, dolandırıcılık veya gayri ahlaki diğer şeyler) önlemek için çalışmak. Ayrıca insan dostu mahallî pazarlar geliştirme, insan sağlığını koruyan ürünler yetiştirme veya pazarlama yolları arama. İnsanın, hayvanlar ve bitkilerin, çevrenin fıtrattan gelen özelliklerini koruyucu faaliyetler yapmak gibi…

Biz plân ve proje yapan bir millet değiliz. Bize göre göç, daha çok yolda düzülür. Hizmet etmek için birikimli ve başkalarıyla çalışmaya ve yetişmeye istekli, eğitimli, sabırlı, temel değerlerini ve onlardan proje çıkarmasını bilen insanlarla çalışın. Erdemli toplum adına yapılabilecek bazı işler aşağıda yazılmıştır ama hiçbir şekilde bu saydıklarımızla sınırlı değildir:

*İnsanları yakınlaştırmak ve birbirine sevdirmek için selâmı her yerde yaymak. (Bunun için örgütlenebilirsiniz. Bu çalışmayla sadece Allah Resulünün önemli bir sünnetini ve tavsiyesini yerine getirmiş olmakla kalmaz, aynı zamanda erdemli bir toplumun temeline harç koymuş olursunuz)

*İnsanlarla hasbihal etmek, başkalarına nezaketle davranmak, sorulan bir şeye tatlı dille cevap vermek, yol tarif etmek de sosyal inşanın birer parçasıdır, küçük görülmemelidir..

*Kapı açma, kapıdan geçme ve asansör kullanma adabı geliştirmek, buralarda insanlara öncelik tanımak, toplu taşıma araçlarında yer vermek.

*Yapılmakta olan bir işte, taşınan bir eşyada yardımcı olmayı teklif etmek (özellikle yaşlılara)

*Tevazuyu yaymak, kibri kınayıcı yol ve yöntemler bulmak. Teşekkürü, özür dilemeyi ve “affedersiniz” demeyi yaymak için çalışmak.

*Yayalara saygılı olmak, empati yapmak, ışıklarda ve yaya geçitlerinde durup, tebessüm ederek yol vermek.

*Şehir merkezine veya semtlere gidişlerde insanları arabamıza almak, yolda kalmışlara, arabası bozulanlara yardım teklif etmek (Bunun için arabamızda mutlaka çekme halatı bulundurmak)

*Otobüs, şehirlerarası veya yeraltı trenlerinde bileti veya parası olmayanlara yardımcı olmak.  (Birini tanıyorum, şehir içi toplu taşıma araçları için yanında sürekli fazladan bilet bulundurur ve kendisi bindikten sonra gözü kapıda olurdu ki, biletsiz birine yardımcı olsun)

*Doğruluğu yaymak, yalan söylemeyi kınayıcı, telin edici, ayıplayıcı, toplumdan kovucu her türlü iş ve çalışmaları yapmak, sanatları bu amaçla kullanmak.

*Ticaret ahlakını geliştirmek. Ölçülerde ve tartıda doğruluk; yazılı ve akitli toplum için çalışmak.

*Müşteri, alıcı, tüketici hakları için çalışmak, insanların hakkına saygılı olmayı yaymak, haksızlığa uğrayanların haklarını almalarına yardımcı olmak.

*Adaletin ama genellikle de adaletin birer unsuru olan alt alanlarda veya sahalarda tecellisi için çalışmak: Mesela bankalar veya endüstriyel gücün haksızlıklarından insanları korumak, medya ve kamu gücünden kaynaklanabilecek haksızlıklara karşı tedbirler geliştirmek.

*Toprağı, suları, havayı, çevreyi, tohumları, tahılları, güneş ışığını, hayvanları ve bitkileri vs korumak için çalışmak.

*İnsanın ruh ve beden sağlığıyla ilgili her seviyede çalışmak: Yiyecek, içecekler, ilaçlar, zararlılar (temizlik maddeleri, hormonlar, tarım ilaçları, genetik, elektronik vs), tıbbi ve aromatik bitkiler, sağlık hizmetleri ve etiği, genetik ve nükleer tıp alanlarında insanların faydasına olabilecek her türlü çalışmaları yapmak.

*Bilimleri, sanatları, güzellik duygusu ve estetik zevkleri sevdirmek, yaymak ve icra etmek için çalışmak.

*Halkın emr-i maruf, nehy-i münker yapmasına imkân ve kolaylık sağlayan her türlü çalımalar yapmak. İyiliği yamanın, kötülüğü önlemek için yol, yordam, teknik ve teknolojiler geliştirmek. Bunların önündeki engelleri kaldırmak.

*Komşuluk hukukunu en ince ayrıntılarına kadar araştırmak ve geliştirmek için çalışmak. (Yakınımızdaki taşınmalarda yardım teklif etmek. Her vesile ile komşuları sormak. Site-apartman hayatında toplantılar düzenlemek, düğün ve davetlere katılmak, iftar vermek. Taziyeler katılmak, evlere yemek götürmek, hastaları sormak ve yardım teklif etmek)

*Aynı şekilde, yeni alanlarda, mesela bilgi sahasında en azından şunlar için çalışmak:

*Bilgi mülkiyetini ve bilgi ile mahremiyeti gözetmek. Bilgi üretme marifetini (yeteneğini) geliştirmek. Bilgiyi gizlememek, başkalarına yaymak, insanların faydası için kullanmak, zarar verenleri kınamanın adabını, dilini geliştirmek. Başkalarına ait bilginin kullanılmasında hak ve emanete göre davranmak.

*Yerel düzeyde meşru, temiz, sağlıklı, helal alışveriş şekilleri ve yardımlaşma, dayanışma modelleri, borç ve ödünç alma-verme yolları geliştirmek, bunları yerel pazarlara dönüştürmek için çalışmak.

İnsanın imtihanının büyük kısmı yine insan iledir. Erdemli toplum, bireylerin, sosyal kümelerin, en sonunda da toplumun bu imtihanı

Resim: Teşekkür ederiz: https://societyforpsychotherapy.org/ethics-and-mindfulness/

kazandıkları toplumdur. Sağlıklı toplum da ancak bu yolla inşa edilebilir. Onun için toplum, diyelim ki ekonomik olarak zenginleşirken aynı zamanda insani ve ahlâki yönden de gelişmesi gerekir ki yolun her safhasında denge kurulabilsin, huzur bulunabilsin. Onun için de geçim telaşı, özellikle varlık yarışı içindeki insanlar arasında ahlâki ve insani değerleri sürekli yaşar halde tutmak gerekir. Yani, “Ne kadar köfte, o kadar ekmek” dedikleri gibi; Ne kadar varlık, o kadar ahlâk şiarını hayat düsturu edinmek gerekir. Bunu da genelde bırakmamak, en küçük iş ve davranışa kadar hayata geçirmek gerekir.

Yukarıdan bu yana saydığımız kıymet hükümlerini defalarca katlayacak kadar insani değerler ve bunlardan kaynaklanan faaliyetler çıkarabiliriz.

Değerlerden başlayarak ortalama bir inşa sürecinde diğer bazı gereklilikleri de aşağıda maddeler halinde sıralayalım:

İnsani değerler, tek tek ele alınabilir veya yararlanılabilir ama her birinden başka değerlerle bir arada yararlanma yollarını da aramak gerekir. Kıymet hükümleri de insanlar gibidir, dayanışma içinde daha çok verimli olurlar.

Yaşadığımız dünyayı sosyal, siyasi, ekonomik, psikolojik ve ahlâki yönden inşa edebilmek için insani yaratıcılık şarttır. Bunun için evvel emirde çevresini, muhitini inşa edecek insanın kendisinin yetişmesi gerekiyor. Kurtarıcılık, Prometecilik yoktur.

Diğer taraftan inanç nüvelerinden (değerler) rehberler (modeller, klavuzlar) çıkarmasını bilmek gerekir. Rehberler çıkarmak uzun vadeli ve sürdürülebilir bir inşa sürecinin temel taşlarından birini teşkil eder.  Bu yolla hayatın hangi alanlarının nasıl inşa edileceği, bunun için öncelikle insanın ne ile ve nasıl gelişmesi gerektiği açıklıkla tanımlanır. Fütüvvetnameler bu usule uygun basit, sade ama mükemmel örneklerdir. Fütüvvetnamelerde iyi bir gencin nasıl iyi bir insan olabileceği, temel değerlerimize göre ve basit kurallarla tanımlanır. Bu yol giderek gelişir, nihayet insan eliyle inşa edilmiş en büyük müesseselerden biri olan Ahiliğe dönüşür ve yüzyıllarca toplumun orta yerinden akan bir nehir gibi iyilik, güzellik ve rahmet dağıtır. Sayısız güzel insanlar yetiştirir, fertleri olduğu kadar toplumu da inşa eder ve geliştirir. Bütün bunlar; bir tekâmül süreci içinde Bağdat’tan başlayarak Selçukluya, oradan Osmanlının sonuna kadar devam eden çok uzun bir süreçte gelişir.

Bunun gibi, şimdi de değerlerimizden iyi bir insan, ideal bir gençlik, iyi bir eğitimci, iyi takım oyunu oynayan yahut paylaşımcı, elektroniği ve sosyal medyayı faydalı şekilde kullanan, örnek bir ev ve aile hayatı, başkalarına misal olacak alışveriş yahut giyinme tarzı, emsal olabilecek komşuluk, zamanını en iyi şekilde değerlendirme, kabiliyet ve yetenek kazanma rehberleri, araba kullanma ve trafik adâbı, hatta başkalarına kapı açmak gibi gerçek hayatın sayısız alanlarında sivil akıl ve adetlere dönüşebilecek usuller, yollar, yaklaşımlar, rehberler, metotlar, standartlar, ölçüler ve ölçütler (kriter) geliştirilebilir.

İnançları olan toplumlar, bunlardan yeni ayarlar ve ölçüler, yeni sekmeler ve atlama taşları, yeni pratikler ve patikalar, adacıklar, yeni yollar, usuller, modalar, özentiler, ölçü birimleri ve modeller geliştirmesini öğrenmelidir. Ancak bunlar hayata yeni alanlar, imar edilecek arsalar, sektörler ve adacıklar katabilir, yeni organlar ekleyebilir, eklentiler yapabilir. Bu yollarla milletler, imrenilecek tarzlar, gıpta halleri ve kıyas yolları, örnek haller, yeni rekabet alanları, zamanın gerektirdiği kurumlar ve müesseseler çıkaramazlarsa başka inanç ve kültürlerin ürünlerini ve ölçülerini kullanmak zorunda kalırlar. Keşif yapan toplumlar öncü toplumlardır. Madde ve manada sağlıklı ölçüler bulan toplumlar diğerleri tarafından takip veya taklit edilmişlerdir. Öncülük öyle sürükleyicidir ki, onların yaptıklarını yapamayanlar, onu taklitle veya sahtesiyle yetinirler. Çin, modern zamanlarda Batıyı bütün ürünleriyle taklit etti. İslam geldikten sonra, peygambere biat etmeye hevesleri izin vermeyenler dizi dizi sahte peygamberler çıkardılar!

Resim: Teşekkür; Kahramanmaraşın Geleceğini İnşa Etme Gayretindeyiz; Havadis Maraş Gazetesi; http://www.havadismaras.com/kahramanmaras-in-gelecegini-insa-etme-gayretindeyiz/6913/

Sorumluluk duyan her insanın, hayatı bu şekilde çimköklerinden başlayarak inşa etmesinin sorumluluğunu her an omuzlarında taşıması gerekir. Kendi temel ve değişmez değerlerinden en küçük  davranışlardan, en büyüklerine kadar hayatın her alanını inşa ve imar edecek meşru yenilikler yapabilir. Küçükten kastımız bir söz, jest, mimik, tebessüm, selamlaşma veya sağ ile başlamak yahut yoksullara anlık olarak, cebindeki bozukluğu vererek el uzatmakla başlayan, kültürleri ve milletleri aşan, medeniyet ölçeğine çıkan, uluslara arası ve yüzyıllara uzanan sosyal, siyasi ve iktisadi müesseseler inşa edilebilir ki, medeniyet de böyle doğar. Aynı şekilde sabah erken saatte, değerlerinin gerektirdiği şekilde kalkarak işe başlamaktan, işi karşılığında kazanç elde edip onu harcamaya ve infak etmeye varıncaya kadar, hayatı bütün alanlarıyla kıymet hükümleriyle (değerler) inşa etmek kabildir, öyle de yapmak gerekir. Hele Müslüman toplumlar, kendi kimlik ve kişilikleriyle gelişmek istiyorlarsa bundan başka yol yoktur.

Büyük ölçekli ve sürdürülebilir bir işi başarmanın sırrı fıtratı (yaratılışı) bilmekten geçer. Yaratılışın kanunlarından biri hemen her şeyin azdan, özünden ve aşağıdan başlamasıdır. Bu, Yüce Allah’ın eşya üzerine hakim kıldığı kanunlarla böyledir. Halbuki insan eşyaya dışarıdan bakar, tepeden inmek ister. Acelecidir, merdivenin basamaklarını üçer beşer atlamak ister, çabuk hüsrana uğrar. Biz, bir inşa faaliyetinin varlığın azından, aşağıdan, toplumsal yapının içinden; aileden, komşuluktan, sokaktan, mahalleden ve mahallinden yani çimköklerinden başlaması gerektiğine inanıyoruz. Çimkökleri tabirinin Kur’an’dan çıkarılabilecek bir kavramdır ve aşağıda dipnot olarak tekrarlıyoruz.*

Bütün bu süreçlerde, bize yol göstermesi veya yoldan çıkmaktan koruyacak genel ilkelere de ihtiyacımız vardır.  Çünkü hayatın hay-huyu içinde, insan her an yolunu şaşırabilir, başka inşa akımlarının, kültürlerin ve rüzgarların etkisi altında kalabilir, hedefinden sapabilir. İşte genel ilkeler bunun için gereklidir. Birkaçını burada saymakla yetinelim ve yazımızı bitirelim:

    • Çimkökleri yaklaşımı inşa iledir, inşa aşağıdan yukarıya doğrudur
    • Zor kullanmak, zorlaştırmak, gücünün üzerinde yüklenmek yoktur
    • Çalışmaktan amaç insan için, Yüce Allah Tarafından iyi olarak emredileni, emniyetinin ve iradesinin korunmasıdır
    • Bütün işlerde ve her yolda maddi/dünyevi ve maneviyat dengesi korunur
    • Fertler ve üyesi oldukları toplum birlikte ve birbirlerinin lehine gelişir
    • İnşa edilecek sistemin tek ekseni Hak-Batıl ölçüsü değil, bedeviyetten medeniyete akış da vardır
  • Zarar vermek menedilmiştir; ne doğrudan ne de karşılıklı zarar yoktur

İbrahim AKGÜN

GÖRSELLER

-Öne Çıkarılmış Görsel: https://stackoverflow.com/questions/50819434/convert-rgb-values-to-color-wheel-coordinates – Thank you. Teşekkür ederiz

-Resim: Cezeri; Kan ölçme teknesi

-Resim: Teşekkür ederiz: https://societyforpsychotherapy.org/ethics-and-mindfulness/

-Resim: Teşekkür; Kahramanmaraşın Geleceğini İnşa Etme Gayretindeyiz; Havadis Maraş Gazetesi; http://www.havadismaras.com/kahramanmaras-in-gelecegini-insa-etme-gayretindeyiz/6913/

DİPNOTLAR

1-Çimkökleri:

A’la Suresi bir şeyin var olması, kendini tekrarlaması ve ölmesinin kökler etrafında döndüğünü haber verir ve “çimkökleri” mecaz ve misâliyle açıklar:

“O ki, [her şeyi] yaratmakta ve amacına uygun şekiller vermektedir; O ki, [bütün mevcudatın] tabiatını belirlemekte ve onu [hedefine doğru] yöneltmektedir; O ki, yeşil ot(ları) çıkarmakta ve sonra on[lar]ı kara-kavruk kök haline getirmektedir. (A’lâ Sûresi, 2-5)

Bildiğimiz kadarıyla bu ayetin tefsirlerimizde mera ve yine çim olarak zikredilmekten öte bir anlamı yoktur. Ancak İngilizcede “çimkökleri”nin tam karşılığı bir kavram, kavramın zengin bir anlamı ve buradan doğan terkipler ve deyimler vardır: Grassroots (grass-roots şeklinde ayrı da yazılıyor)

-Ayetler, bir yaratılışın, uyanma ve uyku dönemlerinin köklerde cereyan ettiğini, bir işin şeklinin, tabiatının ve hedefine yöneltilmesinin köklerin hafızasına yerleştirildiğini, ayrıca bu hallerin köklerden (aşağıdan) dallara, budaklara, yapraklara ve meyvelere doğru cereyan ettiğini mi anlatmaktadır?

-Buradan bir bakış açısı, bir gelişme dinamiği, eşyay hakim kanun ve zihin modeli çıkar mı? Ayetlerle anlatılanlar sosyal yapı için örnek alınabilir mi? Biz, olabileceğine inanıyoruz.

Grassroots’un iki ünlü (Meriam Websters, Redhouse) İngilizce sözlüklerdeki karşılıkları: temel, esas, kökten. Toplumun veya bir müessesenin temeli. Tamamen yeni, bir şeye eklenmemiş veya bir şeyden elde edilmemiş. Halk desteği, siyasi halk desteği, halktan kaynaklanan. Halka yakın, kökleşmiş, bilhassa taşra halkı ve seçmenleri. Bir ülkenin standart seviyedeki vatandaşları. Halk hareketi, tabandan gelen halk hareketi. Halk desteği, halk düzeyinde.

Bu ayetler bize var olmanın ve ölmenin, kaybolmanın ve görünmenin köklerde cereyan ettiğini anlatmaktadır. Bu sosyal bilimlerde örnek alınabilir mi? Elbette. Allah C. C. Boşuna misal göstermez. Peki, çimlerde, köklerde olan, milletin hayatında nelere tekabül eder? Mahalle düzeyinde, sokak seviyesinde halk arasına denk gelir. Zaten grassroots teriminin anlamı da buna tekabül etmektedir.

Allah’ın usulü misal alınarak, toplumda tutması ve sürdürülmesi istenen bir şeyi halk arasında kökleriyle yerleştirmek yahut kalkması istenen bir şeyi köklerinden sökerek çıkarmak için halk arasında, çimköklerinde başlatmak gerekir.

[ii] Prof. Dr. Muhammed Hamidullah; İslam Peygamberi; Hayatı ve Eserleri. Çev. Yrd. Doç. Dr. Mehmet YAZGAN. (Sayfa: 401) Beyan Yayınları. İstanbul, 2016.

2- Toplumsal gelişme dinamikleri olarak ölçüler ve tartılar

-Gelişmenin önemli dinamiklerinden biridir. Ticaret hayatının, yani insanların rızık elde etme yollarının onda dokuzunu düzenler.

-Keyfiliği, hevesine göre davranmayı azaltır, ortak ölçüler getirir. Yerleştiği ölçüde, toplumların önemli virüslerinden olan aldatmayı azaltır. Anlaşmazlıkları azaltır, toplum olmanın önemli şartlarından biri olan güveni arttırır.

-Ölçüler hukuku geliştirir, hukuk da adaletin gelişme yolunu açar. Zira ölçü ve tartı da yasalara bağlanmak zorundadır. Ölçü ve tartıların gelişmediği bir adalet sistemi yoktur. Ölçüsüz adalet, çölde bağ bahçe arzulamaya benzer.

-Bütün bunlar, şüphesiz ki insan zihnini, düşünmesini, muhakeme kabiliyetini geliştirir. Elbette ki, santimetreye kadar ölçebilen bir kültürle, milimetrik ölçen kültür arasında fark vardır.

-Hayatın, tekabül ettiği veya mücavir bütün alanlarını geliştirir. Mesela uzunluk, ağırlık, yoğunluk, ısı, ışık, nem, radyasyon, ultraviyole, şiddet (ses, deprem), tazelik, ömür, hız, fizik, matematik ve kimyayı geliştirir. Bütün bu kazanımların insan sağlığı hizmetinde kullanıldığını düşünün.

-Ölçü ve tartıların, özellikle ticaret hayatında yerleşmesi, ortak anlayış ve güvenin gelişme-siyle cemiyetleşme ve toplumsallaşmayı kolaylaştırır, hatta önemli kan damarlarından biridir.

-Bu önemine binaen, ölçüleri ve tartıları, sivil-resmi çabayla, burada kısaca bahsettiğimiz alanlarda, uzun vadeli çalışma ve projelerle yerleştirmek gerekir. 

Yazıyı Paylaşırmısınız

About the author

A.Ü. DTCF mezunu. İngiltere, Sheffield Üniversitesinde Enformasyon Yönetimi, İsrail'de Kırsal Bölgesel Kalkınma Planlaması Post Graduate Study. Yayınlanmış çalışmaları: Söz İncileri; Divan Edebiyatından Seçilmiş Beyitler (2. baskı), Önce Söz Vardı; Fıkıh, Edebiyat ve Tasavvuftan Seçmeler. İlgi alanları: Yenilik, değişim, Gelişme. Uzmanlık alanı: Proje Yönetimi.

Related Articles

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked (required)

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.