İbrahim AKGÜN
Bu yazımızda, yedi sistem üzerine kurulu Büyük Birleşik Adalet Sistemini işlemeye devam edeceğiz. Bunun için önce rehber aldığımız ayette geçen ve yedi sistemin doğduğu “emanetler,” “liyakat,” “yönetim,” “karar vericilik” ve “adalet” gibi değerler veya kavramlar üzerinde kısaca duracak, sonra bu kavramların hayata geçirilmesinden doğacak yedi sistem ile inşa edilmesi gereken Büyük Birleşik Adalet Sistemini işleyeceğiz. Daha önce de belirtiğimiz gibi söz konusu sistemler Nisa Suresi 58. ayetten doğmaktadır. Bunun için önce bahsedilen kavramlardan doğan sistemlerin, sonra bu sistemlerin birleşmesinden doğan Birleşik Sistemin gerekçesini açıklayacağız.
Bununla birlikte rehber aldığımız ayetin, sadece değerleri vermekle kalmadığını, aynı zamanda bu değerlerin hayata geçirilmesi için muhteşem bir inşa metodolojisi getirdiğini, bu bakımdan adalete dayalı bir düzen kurmaktan yana eşsiz bir metinle çalışmakta olduğumuzu hatırlatmak isteriz. Ayrıca, (tabirimiz hoş görülsün) yazımızda, adaletin güzellikleri, kuru bir adalet tezi veya teorisini anlatmayacağız. Sistem ve sistemler inşa etme üzerinde çalışacağız. Çünkü bizim aradığımız adaleti anlatmak degil hayata geçirmektir. Ayrıca inşa süreci boyunca, rehberimiz olan ayetten ve adaletten kaynaklanan, yeniliklere kapı açan düşünce kıvılcımlarından ve bunların yol açabileceği gelişmelerden bahsedecek, adaletin kendi fonksiyonundan başka bir ülkenin gelişmesi üzerindeki pozitif rolünü ortaya koyacağız.
Şimdi öncelikle yukarıda bahsettiğimiz değerler açısından, sade bir analiz yapmaya ve elde ettiğimiz verilerle rehber aldığımız ayetin öngördüğü Büyük Birleşik Adalet Sistemini anlamaya çalışalım. Ancak ayette geçen kavramlara (değerler, esaslar) hak ettikleri değeri vermek ve onlardan yararlanmak, söz konusu kavramlardan ve onları hayata geçirmekten ne anladığımıza bağlıdır: Sosyal değerler, inançların ve hayat tarzımızın yapı taşları, kodları, koordinatları ve tohumları gibidir, hatta mayasıdır. Bireysel ve toplumsal hayat değerlerle anlam kazanır, yönünü tayin eder, yolunu bulur ve şekil alır. Ancak derinliğine çalışan toplumlar değerleri hakkıyla anlayabilir ve hayata geçirebilir. Adaleti, ancak onunla ilgili değerlerle algoritmalar tasarlayabilen, süreçler geliştirebilen, projeler kurgulayabilen, sistemler inşa edebilen, kurumlar ve düzen kurabilen toplumlar bulabilir.
Sistemleri anlamak için onların yapıtaşlarını tanımak gerekir. Kuran’ın yapıtaşları kavramlar (değerler) olduğundan, o kavramları iyi araştırmak, her birini analiz ederek, aralarındaki bağlarla birlikte kavramak gerekir. Sistemler inşa etmek için bütün bu tespitlerimizden yararlanacağız.
Burada diğer bir hususu da dile getirmek istiyoruz. Adalet, bir yerlerden alınıp getirilecek bir meta değildir. Adalet, adalet değerleriyle inşa edilecek sistemlerin ürünüdür. Bu noktadan hareketle;
1-Değerleri (kavramlar) hayata geçirmek veya onlardan faydalanmak için bazen her biri için bir sistem kurmak gerekebilir. 2-Sistemler ise ancak ilimlerle inşa edilebilir. Zira yeni bilgiler olmadan, yenilik veya sıçrama yapmak, bir adım ileri gitmek mümkün değildir. Mevcut bilginin yeni ve yaratıcı bir şekilde kullanılması veya yeni kavramlar, metodolojiler ve anlayışlar üretmek için yeni bilgiler bulmak ancak araştırma ile mümkündür. 3-Diğer taraftan, bir şeyi tam ve amacına uygun olarak kapsamak veya uygulamaya koymak ancak sistemlerle mümkündür. Bu metot, hem İslam dünya görüşüne ve bilime göre, varlığa bütüncü bakmanın, hem de İslam’ın ve Müslümanların ilimle kopmuş olan bağlarının yeniden tesis edilmesi için gereklidir. 4-Aynı zamanda insanlığın bilgi ve birikiminden yararlanmanın ve katkıda bulunmanın kapılarını da açacak biricik yoldur. Dürüstçe söylemek gerekir; sistemler veya kurumlar, şahsi bilgimizle veya sadece din ilimleriyle, tefsir bilgisiyle inşa edilemez. Sistem, düzen veya nizam inşa etmek insanlığın bilgi ve birikiminden yararlanmayı gerektirir. İnsanlık şimdiye kadar ancak böyle ilerleyebildi. Bu ön bilgileri verdikten sonra şimdi Büyük Birleşik Adalet Sisteminin 7 (yedi) alt sistemini kısaca ele alabiliriz.
Adaletin Yedi Alt Sistemleri Hangileridir, Bu Sistemler Nereden Kaynaklanmaktadır?
1-Emanetler ve Emanet Sistemleri: çevrebilim (ekoloji) konusu olan hava, su ve topraktan başlayarak yaşadığımız âlem. Aile ve komşuluktan başlayarak insanın sosyal çevresiyle ilişkilerini tayin etmeye, toplum halinde yaşamaya kadar yürüyen oluşumlar. Emanetler, insanın yaşadığı yer ve muhitini (site-apartman, mahalle, şehir, ülke, bölge+) ve bunlardan kaynaklanan zorunlu veya gönüllü hizmetleri de kapsayan geniş kapsamlı bir değerdir. Kamu malları ve hizmetleri (makam, mevki, yetki), devlet organları ve hizmetleriyle olan ilişkilerimiz de emanetler kapsamına girmektedir. İslam da din olarak emanetler arasında yer almaktadır.
İnsan başıboş bırakıldığında her şeyi temellük ediyor. Emanetler, değer olarak insanın her şeyi mülkiyeti altına almasına karşı kökten gelen engeldir. Varlığı ve insan dâhil diğer yaratılmışları insandan korumanın sigortasıdır. İslam toplumları mülkiyet değil, emanet temellidir. Bu kapsayıcılık ve öneminden hareketle insan-emanetler ilişkisi sıradan bir meseleymiş gibi geçiştirilemez. Bütün bunların davranış modellerinin ve ahlâkının inşa edilmesi, hukukun geliştirilmesi, buna göre sistem, düzen, nizam, kurulması gerekir.
Biz, değer olarak emanetlerden en az dört sistemin çıkması gerektiğine inanıyoruz ama emanetlerdeki sistem sayısı bunlarla sınırlı olmasa gerektir. Bunlar; 1-Emanet Olarak Çevre 2-Emanet Olarak Sosyal Çevre (topluluklar, toplum) 3-Emanet olarak Kamu Düzeni (merkezi yönetim, yönetim organları ve yerel yönetimler) 4-Emanet Olarak Din (emanet, aynı zamanda düzenleyici olarak İslam) Bu dört sistem, bazen örtüşen taraflarıyla hatta yer yer iç içe geçmiş olarak ayette yer alan emanetler kavramından çıkarılabilir. Bu çevrelerin her biri en azı bir sistem olmayı ve inşa edilmeyi gerektirir. Bu dört çevre veya sistemi ileriki yazılarımızda kısaca ele alacağız.
Emanetlerden adaletin doğabilmesi için toplum olarak, filozof Taha Abdurrahman’ın dediği gibi “emanet şuuru” geliştirmek gerekir. Emanet şuuru, bizi kuşatan çevreyi, sosyal çevre, kamu düzeni, her şeyiyle devleti ve din gibi âlemleri kapsayacak kadar geniş ve kuşatıcıdır. Bu kuşatıcılık maddi olmaktan ibaret değil, öncelikle mâna ve yaratılış hikmetinden kaynaklanır. Emanetler şuuru, sahipsiz gibi tasavvur edilen ancak yaratılıştan kaynaklanan hava, sular, toprak, bitki ve hayvan alemleri, onlardan türeyen ve uzanan her şeyi kapsar ve kendi hukukunu beraber getirir. Emanet şuuru bunları ele geçirmeyi veya mülk edinmeyi değil, onlara, varlık hikmetini bilerek yaklaşma, fıtratını bozmadan ve sulh içinde yaşamayı, himaye etmeyi ve gelecek nesillere devretmeyi temelden kabullenmeyi gerektirir. Adalet, ancak bunları idrak etmek ve onlardan geliştirilecek ilişkiler, bağlar, bağlantılar ve bütün bunlardan doğan süreçler, sistemler, kanunlar ve kurumların ıslah, inşa ve imar edilmesinden doğabilir.
2-Liyakat ve Liyakat Sistemi: Liyakat (merit), sade ve kısa haliyle, insanın yetenekli, başarılı, ehil ve işe yatkın olması manalarını taşır. Ayrıca övülmeye değer nitelik ve faziletleri kapsar, diyor sözlükler ve saygıyı hak eden karakter veya davranış. Ne var ki bu saydıklarımız liyakatin sözlük anlamında yer almaktadır ve genellikle yalnız insan vasıflarıyla ilgilidir. Liyakat de bir sistem gerektirir ve o sistem, liyakat konusunda insandan çok daha fazlasını kapsar. Bu bakımdan liyakatin içinde yalnız insan değil aynı zamanda gruplar, araçlar (teknoloji), işler, plân-program ve projeler, süreçler, eylemler, kararlar, kurumsal yapılar ve yönetim yapıları, yasa ve yönetmelikler vardır. Bütün bunların aralarındaki bağlarla ve aynı amaca yönelmiş olarak sistem içinde çalışması gerekir. Aynı şekilde bir liyakat sistemi içinde işe alım ve istihdam, iş ve çalışan uygunluğu, terfi etme, işe alım ve yükselmede kriterler, sınavlar ve eğitim sistemleri gibi elementler de yer almaktadır.
Ayrıca çalışanlar ve yönetim için olduğu kadar sistemin kendisi için de performans kriterleri, ölçüm ve çalışmaları yer alır. Bütün bu sayılanlar için izleme – değerlendirme ve ödül – ceza sistemleri ile sürekli düzenlemeler bir liyakat sisteminin tamamlayıcı unsurlarıdır. Aynı zamanda katılımcı (istişari) yönetim, adaletle karar alma ve hesap vermeyi (accountability) da eklemek gerekir. Bu saydıklarımız hatta belki daha fazlası, mesela sistem, çevresiyle en azından uyum içinde belki aynı amaca hizmet ederek çalışır. Ancak o zaman adalet doğabilir. Birinin aksaması diğerlerini, belki bütün sistemi aksatır, sonunda her türlü üretimi ve adalet hizmetini de etkiler. Bu birlik ve bütünlüğü yalnız bir kurum için değil, aynı zamanda sektörel veya ülkeler ölçeğinde de düşünmek gerekir.
3-Hükmetme ve Yönetim Sistemleri: Ayette geçen “hükmetme;” buyruğu, etkisi veya egemenliği altında bulundurma, bir topluluğa sözünü geçirme olarak tanımlanmaktadır. Hükmetme, bugünkü karşılığı olarak yönetim (management, administration) hem konumuz olan Birleşik Adalet Sisteminin hem de emanetler ve liyakat gibi değerler ve sistemlerin merkezi unsurudur. Hayatın her alanına giren yönetimin amacına uygun ve yönetim bilimi açısından doğru tasarlanması ve iyi işlemesi gerekir. Zira adalet, her yerde iyi tasarlanmış ve düzenli işleyen yönetim sistemleri gerektirir. Bu bakımdan adalet için ülke ölçeğinde merkezi hükümetlerden, en uç kısımlardaki taşra birimlerine ve büyük işlerden en küçük işlere kadar iyi işleyen yönetim sistemlerine ihtiyacımız vardır. Esasen literatürde yönetim olarak büyük birikim olmasına rağmen bunun Müslümanlar tarafından zamanımızın diline ve ihtiyaçlarına aktarıldığını, uygulama imkânı bulduğunu söyleyemeyiz. Üstelik yönetim bilimi, sürekli değişim ve gelişme içindedir. Bugün bildiğiniz yarın pek bir işe yaramayabilir.
Zengin bir insanlık birikimine rağmen çağdaş Müslümanlar arasında, adalet gibi yönetim de gelişemiyor. Çünkü Müslümanlar, bir taraftan gelişmiş yönetimlere, ölçülere ve standartlara ihtiyaç duymazken, diğer taraftan yönetimde insanlığın birikiminden yararlanmıyor. Ayrıca bir taraftan kendi alışkanlıkları, diğer taraftan Müslüman ülkeler üzerindeki Batı baskısı yönetimleri bozuyor, yozlaştırıyor. Şuna dikkat çekme ihtiyacını duyuyoruz, bu ayetin genel maksadı ve içindeki değerlerden yola çıkılarak adaletle birlikte yönetimi geliştirmek için de imkân doğmaktadır. “Alibaba Group”nın kurucusu Jack Ma Taoizm ve Budizm’den yönetim değerleri çıkarmasını bilir de, Müslüman idareciler neden İslam’dan insanlığa faydası olan değerler ve metotlar çıkaramaz? Müslümanların değerler ve ilkeler üzerinden değil, olaylar ve insanlar üzerinden yürüme alışkanlıkları yaratıcılığı öldürüyor.
4-Karar Vericilik ve Düşünce Sistemleri: Ayette “hüküm verme” olarak geçmektedir. Bir karara varmak manasında olup, yönetim biliminde karar vericilik (decision making) olarak isimlendirilmektedir. Karar vericiliğin çok tarifi bulunmaktadır. Kısacası; uygun ya da en azından tatmin edici, kabul edilebilir bir çözüm sağlayan, bir problem çözme faaliyetidir. Karar Vericilik düşünce sistemleriyle iç içe geçen, anlaşılıp hayata geçirildiğinde, günümüz Müslümanlarının ihtiyacı olan rasyonel düşünme kapılarını açacak biricik düşünüş yoludur. Teorisi vardır (Decision Theory) Yavaş veya hızlı düşünmekten tutun da mantık yürütmelere kadar gidilebilecek düşünme ve karar alma süreçleri yazarına Nobel ödülü getirecek kadar önemlidir.
Rehber ayetimizle adalet için inşa etmemiz gereken yedi sistemin her birini kısaca tanıttık. Bizden daha ileri ve rafine bir araştırma, söz konusu sistemlerin sayısını arttırabilir ancak azaltmanın mümkün olabileceğine ihtimal vermiyoruz. Öncelikle ayette yer alan kavramların her biri için mutlaka ve en az bir sistemin kurulması gerekir. Bu kavramlardan emanetler, dört değil, daha fazla sistem altında kategorize edilebilir (artış buradan gelebilir) Bu ve benzeri araştırma ve gelişmeler tezimize bir zarar vermez hatta tezimizin yerindeliği, doğruluğu ve değerini arttırır.
Sistem Nedir, Her Kavram İçin Neden Birer Sistem İnşa Ediyoruz?
Evet ama ayette yer alan kavramlar bir sistem olarak ele alınma ihtiyacı veya imkânı veriyor mu? Bizim önce kavramların her biri için bir sistemi ihtiyaç göstermemiz, sonra bu sistemlerin birlikte çalışacağı birleşik bir sistem teklif etmemizin bir dayanağı, gerekçesi var mıdır? Büyük Birleşik Adalet Sistemini ortada hiçbir şey yokken mi teklif ediyoruz, yoksa ayet bize bir kök veya çekirdek sistem veya sistem ilkeleri veriyor mu?
Adalet için sistem inşa etme ihtiyacı şuradan doğuyor. Bir köy, kasaba veya şehirde, herkese sürekli ve düzenli su sağlamanın yolu bir su şebekesi (sistem) inşa etmektir. Bir sistem harikası olan vücudumuz, içinde çalıştığımız organizasyonlar veya kamu düzenini yürüttüğümüz siyasi yapılar sistemlerin birer örneği değil midir? “İnsan; sindirim, solunum, sinir ve iskelet sistemi gibi birçok alt sistemden oluşan bir canlı sistemidir.” Bu saydıklarımız, ayette yer alan kavramlardan yararlanmamızın onlara uygun sistemler kurmamıza bağlı olduğunu anlatan iyi örneklerdir. Hatta bir simit için bir fırın (sistemi), bir tişört için üç fabrika (sistemi) kuruyoruz. Kabul edilebilir bir adalet hizmetini sistem yaklaşımı ile ele alıyoruz çünkü “Sistem yaklaşımı, basit bir anlatımla, probleme bütünsel bakarak, bütün yönlerini düşünerek ve sistemin tüm bileşenleri arası ilişkileri göz önünde bulunduran bir problem çözme yaklaşımıdır.” Şu çok önemli notu da ekleyelim: Kur’an Kavramlarından ancak sistem kurarak gerçek fayda elde edebiliriz. Ne var ki, sistem diye bir yere bir makine, mekanizma koymuyoruz. Her sistem devasa bir inşa alanıdır. Kendi dünyamızı ancak böyle inşa edebiliriz.
Sistemin çok faklı tarifleri vardır. Biz, sade ve basit bir tarifi alalım: Sistem, birbiriyle ilişkili veya etkileşim içinde, bir bütün oluşturan cisim veya varlıkların bileşkesidir. Bir sistemi meydana getiren varlıklar, soyut veya somut olsun, aynı amaca yönelmiş olurlar. Örneğimizde, ayette yer alan kavramların her biri bir sistem gerektirdiği gibi söz konusu kavramlar birlikte büyük bir sistem meydana getirmektedirler. Kavramların her birine örnek olarak liyakat sistemini meydana getiren üye ve elemanları gösterdik. Yine örneğimizde, kavramların yöneldiği amaç ise adalet olmaktadır. Sistemler hakkında bu kısa ve sade bilgiyi verdikten sonra şimdi de kısaca birleşik sisteme bakalım:
Birleşik Sistemler Nedir? Adalet İçin Neden Birleşik Sistemler İnşa Etmek Gerekiyor?
Bir amaca yönelmiş elemanlar veya elementler bir sistemi meydana getirdikleri gibi bir amaca yönelmiş birden fazla sistemin birlikte çalışması da gerekebilir. Bu durumda artık sistemlerin her birinin toplamından daha fazla iş yapabilen yeni ve birleşik sistem (Unified System veya Integrated Systems) inşa ediyoruz demektir. Örneğimizde ise, saydığımız bu kavramlar veya değerlerin birlikte bir amaca hizmet edecek şekilde hizmet üretmeleri demektir.
Burada, artık birbirleriyle iletişim ve etkileşim içinde çalışan, ortak bir amaca yönelmiş üye, eleman veya organlardan oluşan, geniş alanlara hizmet veren süper bir organizmadan bahsediyoruz. Böyle bir sistemi ancak gelişmiş kültürler ve sosyal sistemler inşa edebilir. Diğer taraftan, ancak böyle sistemler inşa etmeyi başaran toplumlar gelişebilir, hatta başka toplumları etkisi altına aldığı gibi onlar tarafından taklit edilmeyi hak eder. Peki ama örneğimizde bunun gerekçesi var mıdır?
Söz konusu kavramlar ayette tesadüf eseri bir araya gelmiş olamazlar. O bakımdan, her biri için bir sistem inşa ettiğimiz değerlerdeki büyük faydayı, bu kavramların birleşik bir sistem teşkil edecek şekilde kümelenmiş olmalarında aramak gerekir. Bu, bir yere gitmekte olan bir grup insana, birerli mi, yoksa grup halinde mi misyon yükleme arasındaki tercihimiz gibidir. Siz olsanız, bir yöne gitmekte olan bir grup insana bireysel mi, yoksa bir tim olarak mı görev biçersiniz?
Burada bir kere daha durup düşünelim. Yukarıdaki söylemlerimize rağmen, kavramların birlikte olmasının faydalarını henüz tam olarak işlemiş değiliz. Kavramlar veya değerler fiziki nesneler değil ki yan yana veya üst üste koyulduklarında ortaya çıkan görüntünün büyümüş olmasından veya ağırlıklarının artmasından mutlu olalım. Kavramlar katı değil, sıvılar gibi hatta kimyasallar gibidir. Bir araya geldiklerinde karışır, birleşir hatta kimyasallar gibi yeni bileşikler meydana getirirler. Örneğimizde ise kavramlar önce ayrı, sonra bir arada işlendiklerinde ve bir amaca doğru yön verildiğinde yeni ve daha ileri veya adalet gibi daha büyük ve yüksek bir sistem doğurur veya ona dönüşürler. O kadar ki, bu durum yeni bir düşünce dönemi veya kültür safhasının doğmasına bile yol açabilir.
Ayette yer alma sırası bile söz konusu kavramların tesadüf eseri değil bir sistem oluşturacak şekilde sıralandığını gösteriyor. Dikkatle bakıldığında, ayette geçen “emanetler” kavramının “liyakat”e bağlandığını, emanet ve liyakatin birlikte “yönetim”e yönlendirildiğini, yönetimin de, yine onun ürünü olan “adaletle karar alma” şartına bağlandığını ve saydığımız değerlerin hepsinin birlikte büyük bir amaca (adalete) yönlendirildiğini görüyoruz. Bu haliyle ayet bize mükemmel bir kök sistem veriyor. Ayrıca adaletin bütün değerlere amaç olarak atanması hem kavramları birleştiriyor, hem de ayeti, hayata geçirilmesi gereken dinamik bir metne dönüştürüyor. Sistemleri çalışanlar, yazımızın ana amacı olan Büyük Birleşik Adalet Sisteminin bu kök sistem üzerinde inşa edilmesi gerektiğini bilir ki bu, aynı zamanda inşa mantığının gereğidir. Buradan çıkarılacak bir algoritma, proje veya projeler dinamik bir ortamda olduğumuzu gösterir, bu inşa ortamıdır.
Kavramlar üzerinden düşünüp aralarındaki bağlar ve bağıntıları bulduktan sonra şimdi de içeriden, mâna (anlam) bakımından hafif bir analiz yapalım:
Rehber ayetimiz muhteşem bir uygulama ve inşa metodolojisi getiriyor. Bunun için öncelikle emanetler üzerinden insanı kuşatan ama çok zaman tam olarak idrak edemediğimiz hatta bazen farkında bile olmadığımız veya tam tersine mülk edindiğimiz emanetler âlemleriyle tanıştırıyor, emanetler şuuru aşılıyor. Böylece bize adaletin sadece elitlerin, seçkinlerin ve otorite sahiplerinin, devletin değil öncelikle halk için, halkın özlemi olması gerektiğini, halk arasındaki oluşumlardan başlayarak kamu düzenine tekâmül etmesi gerektiğine işaret ederek adaleti tabandan başlatıyor. Ayrıca, yukarıda bahsettiğimiz gibi adaletin bir meta değil, hayatın içinden, yaratılışın derinliklerinden ve emanetler üzerinden akıp gelen bir kaynak olması gerektiğini söylüyor. Bu durum bize halkın gözü ve kulağının sürekli adalet ve yönetenler üzerinde olmasının gerektiğini tavsiye ediyor.
Aynı durum aynı zamanda, “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” hadis-i şerifinin toplumsal yapıda ve kamu düzeninde tecelli etme şeklidir. Ardından ayet, emanet şuurunu yüklenmiş olan insana liyakat üzerinden yöneliyor, insanın inşa edilmesi ve niteliğinin yüceltilmesi için liyakati ölçü olarak koyuyor. Bundan sonra, emanet şuurunu yüklenmiş ve liyakatle teçhiz edilmiş o insan, merkezine iyi yönetimi (hükmetme) koyulan adalet sistemini inşa etmeye memur ediliyor. Daha sonra fertlerden, toplumdan ve bütün yönetimlerden “adaletle karar almak” gibi bir performans göstermeye teşvik ediliyor. En sonunda bütün bunları amaç olarak tayin ettiği adalete yönlendiriyor. (Devam edecek)
İbrahim AKGÜN
Leave a Reply
Your email address will not be published. Required fields are marked (required)