Dünya sürekli bir değişim içindedir. Onun için her neslin, her dönemde kendi âlemini yeniden imar ve inşa etmesi gerekir. Her din, kültür ve medeniyetin kendi âlemini inşa usulü/metodu farklıdır. İslam Medeniyetinde yeryüzünü imar ve inşa etmenin yollarından biri şûra ve istişaredir. İmar ve inşa faaliyeti toplumsallaşma, sosyal, siyasi veya ekonomik düzen kurma, kamu düzenini inşa etme ve adaleti tesis etmek gibi hayatın bütün alanlarını kapsar ve süreklilik gerektirir. Şûra ve istişare birer inşa metodu olduğu gibi onların kendisinin de yeri ve zamanı geldiğinde imkân ve ihtiyaçlara göre yeniden hayata geçirilmesi gerekir.
Şûra, İstişare ve Sağlıklı Toplumun Oluşumu
İnsanlar birbirine muhtaç halde yaratılmıştır. Muhtaçlıklarını giderebilmek için meşru ilişkiler geliştirmek, yardımlaşma ve dayanışma yolları bulmak zorundadır. Sadece bir arada oturmakla, testi gibi yan yana dizilmekle toplum olunmaz. Ancak sağlıklı iletişim, iyi ilişkiler ve ortak bağlar geliştirerek, ortak amaçlar, hedefler ve yollarla toplum olunabilir.
Şûra ve istişare sağlıklı bir toplum inşa etmenin, denge ve düzen kurmanın temel dinamiklerinden biridir. İstişare ile toplumsallaşmanın yolu açılır çünkü istişareye konu olan bir iş, tek kişinin işi olmaktan çıkar, yetki ve sorumluluk işin başından itibaren az veya çok paylaşılır hale gelir. Bu paylaşımdan çoklu ortak bağlar doğar. Hiç şüphesiz bir istişarede bulunmuş fertler, kısmen de olsa tanışmış, yakınlaşmış, birbirlerinin düşüncelerinden yararlanmış olurlar. Eşyanın tabiatı gereği istişareyle başlayan yakınlaşma ve ortak anlayış onunla sınırlı kalmaz diğer alanlara da yayılma eğilimi gösterir.
Bir toplumda ortaya çıkan bir zorluk veya sorunu kimse üstlenmek istemez, hatta o yerin sakinleri sorumluluğu birbirlerinin üstüne atabilirler. Hâlbuki istişare ile gelen açıklık ve yetki paylaşımı başından itibaren beraberinde sorumluluğun paylaşılmasını da getirir. Hayatın her safhasında gerekli olan yetki-sorumluluk dengesi ancak bu yollarla kurulabilir.
Kültür ve medeniyetlerin üstün değerlerinden biri başkasını her yönüyle kendi yerine koyabilmektir.[i] İstişare ile öncelikle başkalarının istek ve ihtiyaçlarını dile getirmelerinin yolu açılır, karşılıklı farkındalık oluşur. Birbirimize karşı anlayış böyle oluşmaya başlar. Toplumsallaşma, üyelerin her birinin diğerlerini görmesi ve haklarını gözetmesiyle şekillenir.
İnsanda kimi şeyleri gizleme eğilimi vardır. Gizlemek, toplumsal örgüde kaçmış iplik gibidir, dokuyu defolu (kusurlu, bozuk) hale getirir. Er veya geç, az veya çok düzensizliğe, haksızlığa sebep olur. Bunu önlemek için toplumda istişarenin de yer aldığı iletişim, açıklık ve şeffaflığı gözetmek ve karşılıklı haklar ve sorumlulukları geliştirmek gerekir. Değilse insan kendi nefsine teslim olur, başkaları adına karar vermek, hatta başkası yerine düşünmek gibi hataya düşer. Başkası yerine düşünmek veya başkası adına karar vermek keyfi hareket doğurur, haksızlıklara sebep olur. Bütün bunlar toplumsal yapıyı bozar, giderek fitne ve fesada sebep olur. Hâlbuki insandan beklenen, kendisine başkası yerine karar verme ayrıcalığı çıkarmak değil, kendini başkasının yerine koyma inceliğini göstermektir.
İstişare ile aynı zamanda tek kişinin veya bir grubun heva ve hevesine göre davranmasının önüne geçmek kolaylaşır. Bu çok önemlidir çünkü kişi heva ve hevesinin peşinde onu “ilah” edinmeye kadar gidebilir.[ii] Bu durum ilişkileri zedeler, kamu düzenini bozar. İnsan istişare ile toplumsallaşmanın kurdu olan egosuna göre davranmaktan, zan yapmaktan ve yersiz korkulardan (mesela belirsizlik ve değişim korkusundan) daha kolay kurtulabilir. Başkasının gizlisini araştırmanın, gıybet hastalığının kapısı daha kolay kapatılır. Çünkü istişare ile çok şey açıklığa kavuşmuş, sorgulanabilir hale gelmiştir. Böylece herkesin kendi patikasından çıkıp orta yolda diğerleriyle birlikte yürümesine imkân hazırlanır. Bu yol, sağlıklı toplum olmaya giden sürecin başlamasıdır.
Ne var ki bunların birden bire olması beklenmemelidir. Çünkü kimi insanların, kısa sürede kendi alışkanlık ve çıkarlarını bırakıp kurallara ve ortak faydaya göre hareket etmesi zaman alabilir. Hatta buna direnenler bile olacaktır. Böyle durumlarda acele edilmemeli, ortak anlayış geliştirmenin bir süreç olduğu akılda tutulmalıdır. Yukarıda da bahsedildiği gibi bu yapılanların bir kısmı aynı zamanda ortak bağlara dönüşür. Sosyal, toplumsal doku bu şekilde basitten karmaşık olana doğru hücreler, moleküller, dokular, organlar ve bütün organizmayı oluşturmaya doğru büyür, gelişir, genişler, zamanla ve tekâmülle olgunlaşır, meyvelerini vermeye başlar.
İstişare, aynı zamanda bir yerde üye veya mensupların öğrenmeleri ve niteliklerini arttırmak için iyi bir yoldur. Çünkü istişare ile hem düşündüğünü ifade etme, hem bildiğini test etme, hem de başkalarından öğrenme imkânları elde edilir. Bir kurumda, iyi bir istişare ortamında aynı zamanda çalışanları anlama ve tanıma imkânı doğar. Kimin ne bildiği, ne yapabildiği, ne kadar yapıcı bir tutum içinde olduğu, insanî yaratıcılığı, iradesi ve birikimi istişareyle büyük oranda ortaya çıkar. Üye ve mensuplarda aranan liyakat bu yolla anlaşılabilir ve geliştirilebilir. Bu durum yönetenler gibi yönetilenler için de faydalıdır çünkü insan iyi yönetilen, fikirlerine değer verilen kurumlarda daha iyi çalışır, kendini geliştirebilir ve daha çok mutlu olur.
Şûra, İstişare ve Öğrenen Toplumlar
Yazımızın ilk bölümünde “şûra” kelimesinin arının çiçeklerden bal toplamasından elde edildiğini belirtmiş, faydalarından söz etmiştik. Bu usulün başka faydaları da vardır:
Öncelikle, arının bu faaliyetinden çıkan balın yeryüzündeki bütün yiyecek ve içeceklere göre üstünlüğünü tartışmaya gerek yoktur. İstişare sonucu elde edilen ilim, akıl ve ahlâk da aynı şekilde değerli, sonuçları itibariyle faydalıdır. İkincisi, arı çiçekleri dolaşırken aynı zamanda çiçeğin birinden diğerine çiçek tozlarını taşıyarak polenleşmeye yardımcı olmakta, bitkilerin meyve vermelerine ve türlerini devam ettirmelerine yardımcı olmaktadır. Bunlara ilaveten, arı bu yaptıklarıyla türlerin iyileşmesine ve bulunduğu yörede bitki örtüsünün zenginleşmesine de yardımcı olmaktadır.
İnsan da istişare ile yaptığı işin faydalı olması imkânını arttırırken aynı zamanda insan ilişkilerini zenginleştirmekte, toplumun düşünen ve üreten insanlardan yararlanma imkânını arttırmaktadır. Zira bir toplumda yönetenlerden başka akıllar, güzel ahlâk ve kanaat sahipleri her zaman vardır. Bazen hiç umulmadık bir insandan faydalı bir fikir çıkabilir.
Diğer taraftan, istişare eden bir toplum aralarında olup bitenlerden haberdar olduğu gibi öngörünün veya tedbir almanın yolu da açılmaktadır. Bütün bunlar toplumsal dokuya atılmış düğümlerdir ki her düğüm ve ilmek toplumun kumaşını biraz daha sağlamlaştırır.
Toplumsallaşma için ortak akıl geliştirmek şarttır. İstişare ortak akıl geliştirmenin güzel bir yoludur. İstişare ile kendimizi ifade etmeyi öğrendiğimiz gibi birbirimizden muhakeme etmeyi ve akletmeyi de öğreniriz. İnsan tek başına öğrendiklerinden çok başkalarından öğrenebilir. Bu yolla aynı zamanda herhangi bir iş, meyve ağaçlarının budanması gibi gereksiz unsurlarından ayıklanarak temizlenebilir, eksikleri tamamlanabilir. Mesela çoğunlukla sağlıksız insan ilişkilerinden doğan su-i zan, kuruntu, gıybet, tecessüs etme (birbirinin gizli hallerini araştırma), yanlış anlaşılma ve faydasız hallerden arındırılabilir. Bütün bu olup bitenlerden toplum çok şey öğrenir. Böyle açık bir toplumda fitne fesadın kendine yer bulması da zor hale gelir.
Aynı şekilde öğrenme yolu olarak istişarede sadece insanlardan değil aynı zamanda yapılan işlerden de faydalanabiliriz: Bu, özellikle daha önce yapılmış ve sonuçlanmış işler yönüyle faydalıdır. Onun için her işimizde ihtiyaç duyulan bilgiyi üretmek, açıklama, bülten ve rapor gibi çeşitli araçlarla yaymak gerekir. Ne yazık ki biz işlerimiz hakkında rapor yazan ve iyi rapor yazabilen bir toplum değiliz. Hâlbuki anlam ve kapsamı bakımından iyi düzenlenmiş raporlar güvenilir bilgi kaynaklarıdır. Rapor şahittir, düzenlendiği işte mürşittir, zamana düşülen kayıttır. Onun için rapor düzenlemeyi adet ve alışkanlık haline getirmek, insanları bu amaçla eğitmek gerekir. Böylece her işimizde, her defasında sıfırdan başlamak yerine bizden önce yapılmış işlerden öğrenmiş oluruz.
Toplumların İşlerini Yürütme Şekli Sonunda Yönetim Şekline Dönüşür
Hakkaniyete dayalı (demokratik) sistemlerin, adı ne olursa olsun ilk ve çekirdek değer yargısı şûra ve istişaredir. Basit bir dille ifade edecek olursak; “Demokrasiyi de, siyaseti de kamusal tartışma sonucu karar alma ve uyma sanatı’ olarak da tanımlanabiliriz ki, bu metot eski Yunanla yaygınlaşmış ve kendilerinden sonra gelen toplumları etkilemiştir. Bu yol ve yöntem, özde şûra ve istişare usulüdür.[iii]
Ancak insanlar neyi isterlerse istesinler, sonunda bulacakları, kendi elleriyle kazandıkları olacaktır. Dinler ve felsefelerden ideolojiler veya ütopyalar türetmenin, iyilikler üstüne hayaller kurmanın kimseye faydası yoktur. Sonucu tayin edecek olan, toplumda hâkim hayat tarzı, ortak alışkanlıklar ve nasıl yaşadıklarıdır. Milletlerin yaşantılarıyla yönetimleri arasında büyük benzerlikler olması tesadüf değildir. Hadis olması zayıf ama “Nasıl yaşarsanız öyle yönetilirsiniz” sözü bu bakımdan oldukça değerlidir. Hatta bir millet içindeki bir kesim ile diğer bir kesimin yönetimi bile her bir kesime göre farklılık gösterebilir. Halkın alışkanlıkları ile yönetim arasındaki bu paralelliği farklı siyasi partilerde bile görmek mümkündür. Kibir, kabalık ve kuvvetin belirgin olduğu bir topluluğun sendika, dernek ve siyasi parti gibi örgütleri aynı şekilde otoriter olur, hak tanımaktan uzaktır.
Buradan hareketle bir millet devletin üst kademelerinde, meclislerde ve bakanlıklarda istişareye dayalı bir yönetim bekliyorsa, halkın kendisi de işlerini istişare ile yürütmeli, hatta istişare ile işleyen yönetim tarzı ve modelleri geliştirmelidir. Burada sıraladığımız bu ilkelere uyduğumuz ölçüde toplumsal dengeyi arttırır, düzen kurulmasını kolaylaştırırız. Canımızın istediğini yaptığımız durumda ise düzensizliği arttırır, bir süre rahat etsek de sonunda bedelini kargaşa olarak öderiz!
Günümüz Müslümanları istişareyi, aşağıdan gelişerek yürüyen bir müessese olarak değil, istişarenin ruhuna ters bir şekilde tümden gelimle ve tepeden inme bir muamele olarak görme eğilimindedir. Klasik metinlerimiz şûra, istişare veya danışma konusunu daha çok bireysel bir mesele veya devlet başkanı çevresinde dönen bir işlem olarak görür. Adaleti kahramanlar etrafında dolaştırdıkları gibi. Hâlbuki önceki bölümde verdiğimiz ayetler doğrudan veya Hz Peygamber üzerinden halkın kendisini muhatap almaktadır. Günümüz Müslüman iklimlerinde yönetimlerin kolaylıkla otoriter yönetimlere dönüşmesinin sebeplerinden biri de bu ayetlere ve Sünnete uymamaları, otoriterliğin köklerinin halk arasında olması veya demokratik teamüllerin halk arasında gelişmemiş olmasındandır.
Ne yazık ki İslam’ın “düşünme,” “kolaylaştırma,” “hak arama” ve “istişare” gibi değerleri çağdaş Müslümanlar arasında hak ettiği yeri bulamıyor. Günümüz inananları, bu ahlâki ve insani sermayeden hakkıyla yararlanamıyor. Hâlbuki istişare ve hesap verme gibi değerler erdemli bir toplumun yapı taşları, uyumlu toplumların mayasıdır. İnsandan beklenen, inandığı değerlerle amel etmek (yaşamak), onlardan hayat tarzı çıkarmak, çevresini imar ve inşa etmektir. Ne var ki bu büyük bir kabiliyet gerektirir. İnananlar düzen, dirlik, birlik, uyum ve adalet arıyorlarsa bu becerileri geliştirmeye bakmalıdır.
Şûra ve İstişareden Adalete Giden Yol
Doğruluk, ölçü, emanet, güven, emniyet ve adalet erdemli bir toplumun önde gelen değerleri arasında yer alır. Adalete giden yol, emanet, liyakat, güven, denge ve düzen kurma gibi değerlerin hayat bulmasından geçer. Bu değerlerin istişare ile olan bağlarına kısaca bakalım:
İstişarenin mayası doğruluktur, amacı hak ve adalettir. Doğruluğun olmadığı yerde istişare işe yaramaz, onunla adalet bulunamaz. Diğer taraftan emaneti koruma erdemli toplumun, istişare ise emanetleri korumanın değerleri arasında yer alır. Yapıp ettiğimiz çok şey; ailemizin, komşuluğun, iş ortaklığı veya paydaşlığın veya kamunun hatta gelecek nesillerin içinde hissesi ve hakkı olmakla az veya çok emanet unsuru taşır.
Öyle ki yönetimin kendisi bir emanettir dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız. Başka bir deyişle ortak her işte yönetim, emanetlerin yönetimidir. Böyle durumlarda insanlar işlerini, mal ve menfaatleriyle birlikte idare edilmeyi yönetenlere emanet etmişlerdir. Böylece emanet, istişare ve yönetim iç içe geçmiş olur. Emanetleri korumak İslam’ın temel esasları arasında yer aldığı gibi sağlıklı toplum şartlarındandır. Zira bir işte bir grubun karar vermesi tek kişinin karar vermesine kıyasla emanetleri korumaya çok daha uygundur:
“Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder.”[iv]
Emanet, adaletin bileşenlerinden biri, hatta ikizidir. Emanetin korunması adalete giden yolda bir basamak haline gelir, yönetimin ve toplumun hak temelli (demokratik) bir yönetime doğru gelişme ve tekâmül etme imkânlarını arttırır.
İstişare ile öncelikle belirsizlik ve keyfiliğin yerini açıklık, şeffaflık ve paylaşma alır. Buradan güven ortamının ilk emareleri ortaya çıkmaya başlar. Onun için her kim uyumlu bir toplum hayal ediyor, huzur arıyor ve güven içinde yaşamak istiyorsa işlerini istişareyle ve emanet hukukunu gözeterek yürütmelidir. Misal olarak; Hz Peygamber’in inşa ettiği düzeni devralan Dört Halife ve onlar arasında adalete hizmetiyle tanınan Hz Ömer de kararlarını tek başına değil istişare sonucu verirdi:
“Hz Ömer’e göre müşavere (istişare)’siz hilafet (yönetim) yoktur.”[v] “Hz. Ömer (r.a.), toplumu ilgilendiren meselelerde karar vereceği zaman Müslümanlarla istişare ederdi. Genç, yaşlı bütün âlimler Hz. Ömer’in danışma meclisinde bulunurlardı.”[vi]
Bütün bu saydıklarımız istişare ile birlikte adalete dayalı bir düzen kurmayı müspet yönde etkiler, hatta kolaylaştırır. Adaletin bu alt çarkları dönmeden büyük adalet çarkının sağlıklı şekilde işlemesi çok zor, belki imkânsızdır.
Bir İnşa Metodu Olarak Şûra veya İstişare
İstişarenin diğer önemli yanı ise hakkaniyete dayanan bir yönetim veya rejimi yerelden, örneğin aileden, apartmandan, mahalle, köy ve kasabadan başlatarak hayata geçirmesidir. Bu yol, bir işi hem yakından, basit ve küçükten başlatarak yapılabilir (fizible), hem de her yönüyle sürdürülebilir (sustainabile) kılmaktadır. Çünkü bu metotla halkın iradesiyle yola çıkılmakta, toplumun iradesini her durumda işler halde tutma imkânı elde edilmektedir. Bu, çimkökleri yaklaşımıdır, İslam Medeniyetinin inşa usulüdür.[vii]
İslam Medeniyeti bir şeyi tepeden, emrederek, dayatma ile değil, aşağıdan, rıza ile ve yaşanarak yerleştirme metodunu getirmiştir. Esasen bu peygamberlerin usulüdür. Bu metot (usul) Sünnetten ve Sünnetullah’tan (Adetullah) kaynaklanmaktadır. Yüce Allah’ın bu adeti A’la Sûresi, 2-4 ayetlerde açıkça zikredilmektedir.[viii] (Çimkökleri yaklaşımı, daha önce, dipnotlarda ayrıca açıklanmıştır)
Danışma ve istişarenin toplumsal yapının oluşumu ile başlatılması, halk tarafından paylaşılması gerekir ki yukarıya, merkezi yönetimin üst seviyesine çıkıldığında uygulama imkânı bulabilsin ve sürdürülebilir olsun. Aile, site, sokak, mahalle, siyasi partiler, yerel yönetimler, gönüllü ve mesleki kuruluşlar ve merkezi hükümetin yerel yapılarından başlayan istişare ile davranış modelleri ortaya çıkacak, alışkanlıklar oluşmaya, kurallar şekillenmeye başlayacak, adetler gelişmeye başlayacak ki bütün bunlar birlikte giderek eğilimler haline gelecek, toplumsal dinamiklere dönüşecektir. Böylece her toplumda kendi yapısına, hayat tarzına ve alışkanlıklarına uygun yönetimler vücut bulmaya başlayacaktır.
Yerel ihtiyaçlar, alışkanlıklar ve dinamiklerin bu şekilde oluşmasıyla taşra, merkezi idareyi etkiler, kendine benzetir. Erdemli bir toplumda demokratik kültür, hakkaniyet ve adalet zihniyeti tepeden inmeyle değil, ancak bu şekilde kök değerlerden yola çıkılarak gelişmeye başlayabilir. Böylece yönetimler, sürekli kök diplerinden (dinamik olan toplumsal yapıdan) yeni filizler ve sürgünler vererek, yeni tekniklerle çeşitlenir, zenginleşir, kendini yenileme imkânları kazandırır.
Farklı düşüncelerin karışımı ve birleşmesinden doğan ortak paydalar, yollar ve yöntemler tek kişinin düşüncesinden çok daha faydalı ve çeşitlidir. Şûra ve istişare ile farklı düşüncelerin karışmasından yeni fikirler ve düşünme şekilleri ortaya çıkar. Bu bakımdan istişare faaliyeti yenilik yapmanın ve yeni sentezler geliştirmenin kuluçkası gibidir. Öyle ki bunlar da toplumda denge ve düzen kurmanın ve erdemli bir toplum inşa etmenin yolları haline gelsin.
Şûra, İstişare ve Danışmada Faydalı Kurallar
Şûra ve istişarenin de kuralları vardır. Biz bu kısımda, yazımızın içinde geçen bu yöndeki bilgilere ilave olarak istişarede gözetilmesi gereken bazı hususlara kısaca değinmekle yetineceğiz.
-Danışma ve istişareyi faydalı kılacak hususlardan biri ona inanmak ve ihtiyaç duymaktır. Bunu bilerek istişareden fayda elde edebilmek için özgürlüklere ve herkesin fikrini serbestçe dile getirmesine değer vermek ve imkân tanımak gerekir.
-İstişare eden de kendisiyle istişare edilen de dürüst olmalı, işin amacına ve mahremiyetine sadakat göstermelidir. Katılımcılar, görüşlerine başvurulmuş olmanın değerini takdir etmeli, bildiklerini gizlememeli, gerektiğinden ileri gitmemelidir.
-İstişare yerinde ve zamanında yapılmalı, mekân istişareye uygun olmalı, ortamda rahatsız edici yahut katılımı zorlaştıracak bir durum olmamalıdır.
-Yönetim ve Denetim Kurulu veya Genel Kurul gibi istişare grubunun üyeleri öncelikle konu hakkında yazılı veya sözlü olarak bilgilendirilmeli, istişareye hazırlanmalıdır.
-Bir istişare toplantısını ehil kişiler yönetmeli, yöneten tarafsız, sabırlı ve anlayışlı olmalıdır. Ayrıca yöneten adil olmalı, katılımcılara hakkaniyet içinde söz hakkı tanımalıdır.
-Ne var ki her mesele her insanla istişare edilmez. Danışılacak kimsenin istişare konusunu iyi bilmesi, tecrübesinin ve muhakeme kabiliyetinin olması ve ihlaslı (güzel ahlâk sahibi) olması beklenir. Örneğin kibirli veya iradesi zayıf insanlarla istişare etmekten fazla bir şey beklenmemelidir.
-İstişarede müspet şeyler aranmalı, bu yönler üzerinde durulmalıdır. İstişare diye başkalarının yanlışları veya kusurlarını araştırmakla meşgul olmamak gerekir.
-İstişare ile alınan kararlar; tercihen yazıya dökülmeli, hayata geçirilmeli ve izlenmelidir. Değilse istişare önemini yitirir, paydaşlar arasında güvensizlik doğar. Hz Peygambere ve mü’minlere Al-i İmran, 159 ayetiyle verilen emir istişare ile alınan kararlara uyulması ve hayata geçirilmesi yönündedir.
-İstişare sonucu alınan her karar, faaliyet ve süreç izlenebilir ve hesap verilebilir şekilde tasarlanmalı ve denetlenmelidir. Denetim ve değerlendirme sonunda tespit edilen eksikler, yanlışlar ve eleştiriler dikkate alınmalı, gerekiyorsa, süreçlerde değişiklikler yapılmalıdır.
Genel Sonuçlar ve Teklifler
Şûra ve istişare, bir toplumun sosyal, siyasi, ekonomik, ticari vs işlerini yürütme usulü (metodu) ve medeni bir hayat tarzının genel usulüdür. İnananların inançlarının önemli bir hükmü olarak şûra ve istişareyi hayat tarzı haline getirmeleri gerekir. İslam Medeniyetinde istişare sıradan bir faaliyet değil, önemli ve öncelikli bir müessesedir.
İstenen faydanın elde edilmesi için istişarenin sosyal bilimlerin, özellikle yönetim biliminin bir dalı haline gelmesi, bilimsel araştırma ve çalışmalara konu olması gerekir. Zira istişare aynı zamanda İslam Medeniyeti inşa metodu olan çimkökleri[ix] usulünün bir boyutudur. Toplum şura ve istişare ile inşa edilir. İlimler ve yönetim böyle doğar, gelişir ve zenginleşir.
Bu kadar önemli ve geniş uygulama alanı olan istişareyi dar bir alana sıkıştırmamak, şûra ve istişare gibi değerleri birer kod veya tohum kabul ederek onlardan yeni ve tali değerler, normlar, davranış kalıpları, ilkeler, usuller (metodolojiler), teknikler, teknolojiler ve modeller çıkarmasını bilmek gerekir.
Aralarında ilimler gelişmediği için Müslümanların içinde yaşadıkları dünyayı tanımaları, sorunlarını teşhis etmeleri ve çözüm üretmeleri, dolayısıyla zihinleri ve hayatları giderek fakirleşiyor. Ancak hayat durmuyor, bu fakirleşmeden dolayı inananlar ihtiyaçlarını başka kültür ve medeniyetlerden temin etmeye çalışıyor. Ne var ki başka bir dünya görüşünden alınan ilimlerde faydalı unsurlar olabildiği kadar zehir bile olabilecek unsurlar da vardır.
Zamanımızda batıda, adı istişare olmasa bile iletişim, istişare, katılım, yönetişim, diplomasi ve demokrasi gibi alanlarda çokça ilerleme kaydedildi. Kelime olarak olmasa bile, manası itibariyle şûra veya istişare, toplumsal yapının her tarafına yayılmış durumdadır.
Şûra ve istişarenin, aynı zamanda nitelikli insan yetiştirme metodu haline gelmesi gerekir. Örnek insanımız şûra ve istişarenin, ailede, iş ve ticaret hayatında, üniversitelerde, yerel yönetimlerde, gönüllü ve mesleki kuruluşlar, siyasi partiler ve kamu yönetiminin her alanında ve kademesinde uygulanmasıyla yetişecektir.
İbrahim AKGÜN
Öne Çıkan Görsel: AI. Microsoft Designer. Teşekkür ederiz/Thank you https://designer.microsoft.com/
KAYNAKLAR
[i] Bu kural hadisler arasında beş büyük hadis olarak sayılan hadislerden biridir: Sizden biriniz kendi nefsi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz. (Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72)
[ii] Bakınız; Furkan Sûresi, 43. ayet: Baksana şu kendi heva ve heveslerini tanrı edinen kimseye! Artık sen mi vekil olacaksın ona, işlerini sen mi yürüteceksin?
[iii] Bakınız: Atina Demokrasisi. Viki Pedi. Özgür Ansiklopedi. http://www.turkcewiki.org/wiki/Atina_demokrasisi
[iv] “Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel bir öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür.” (Nisâ sûresi, 58)
[v] Hz Muhammed SAS; Siret Ansiklopedisi. Dördüncü Cilt. Hazırlayan Fazlur Rahman. Encyclopedia of Seerah. Sayfa, 83. İkinci Baskı. Yeni Şafak. İnkılab, 1996.
[vi] Hz. Ömer (r.a.), toplumu ilgilendiren meselelerde karar vereceği zaman Müslümanlarla istişare ederdi. Genç, yaşlı bütün âlimler Hz. Ömer’in danışma meclisinde bulunurlardı. (Buhârî, Tefsir 7/5, 110/4; İ‘tisam 2)
[vii] Çimkökleri yaklaşımı
[viii] A’la Suresi; 1-3 ayetler
[ix] Çimkökleri yaklaşımı için bakınız: Adalet Temelli Bir Toplum İnşa Etme Metodu olarak Şûra ve İstişare I; Dipnotlar, 8. Ayrıca: AKGÜN, İbrahim; Değerler Sistemi Nedir? Fert ve Toplum Olarak İnsani ve Ahlâki Değerlerle Nasıl Gelişebiliriz? Gelişim ve İnsan İnternet Sitesi. https://www.gelisimveinsan.com/birey/islam-medeniyetinin-gelisme-dinamikleri-degerler-sistemi-nedir-fert-ve-toplum-olarak-kiymet-hukumleriyle-nasil-gelisebiliriz/
2 Comments
Vahap Yağanoğlu
2 Nisan 2022 - 14:47İbrahim bey Şüra ve İstişare kültürünü açıklayıcı makalesini oldukça yararlı bir görüşü dile getirmesi yönünden çok yararlı buldum.
Günümüz için istişarenin uygulanması çok elzemdir.
Umarım yönetici kitleler okur ve uygulayıcı eylem içinde olurlar.
Emeğinize ve kaleminize sağlık İbrahim Akgün bey.Başarılar dilerim.
İbrahim AKGÜN
19 Eylül 2022 - 00:10Vahap Bey ilginiz ve yapıcı değerlendirmeniz için teşekkür ederiz. Yorumunuz bizim için değerli ve cesaret vericidir.