Günün yirmi dört saati başkalarını öyle veya böyle eleştiriyor, bununla aslında, belki dürüst olmayan bir şekilde eleştirdiklerimizin “bizim gibi” düşünmelerini, hatta “benim gibi” gibi olmalarını istiyoruz. Peki, ama eleştirdiğimiz şeyleri, işleri biliyor, o insanları yeterince tanıyor muyuz? Hadi, o istemediklerimiz, beğenmediklerimiz bir yana, kendimizi hakkıyla biliyor, tanıyor muyuz? Eğer kendimizi tanımıyorsak, bilmiyorsak, başkalarını kendimize benzetmeye çalışmakla yeryüzündeki aptalca işlerden birini yaptığımızın farkında mıyız? Öyle ya, diyelim ki, sokakta rastladığımız birini, görmediğimiz, bilmediğimiz bir yere yönlendiriyorsak bunun için başka ne denebilir?
Öyleyse başkalarını kendimize benzetmeye çalışmadan çok önce kendimizi bilmeye, tanımaya, hatta ‘bir şeye benzetmeye’ bakmak gerekir. “Kendini bilmek!” Yazılı kültürümüzde büyük bir yeri var ama kimin, ne kadar umurunda! Orta Çağlardan bu yana yuvarlanarak gelen bu söz, maalesef bir tekerlemeye dönüşmüş durumda!
Kendimizi bilmenin kısa bir turuna çıkmaya var mısınız?
Peki, nereden başlayalım? Birey olarak kim olduğumuzu bilmek için öncelikle tür olarak kendimizi bilmemiz gerekir. Zira her “ben” veya “o,” ancak ait olduğu türün içinde anlam kazanabilir? Değilse insanı develerle yarıştırır, maymunu kartalla kıyaslar, her birini diğerinin sınıfına koyamadığımız için de sadece hata yapmakla kalmaz, aynı zamanda keyfilik sokağına sapar, nefsilik batağına düşeriz! Bu, yaratılanlar arasında fitne-fesat çıkarmak demektir! Demek ki, her şeyden önce insan olarak ne olduğumuzu, nereden gelip nereye gitmekte olduğumuzu sorgulamak gerekir.
Kendimizi bilmek mi? Ondan kolay ne var!
Kendimizi bilmenin dünyanın en zor işlerinden biri olduğunu kabul etmek gerekir. Zira hakkımızdaki bilgiyle bizim aramızda en az dört perde vardır:
Bu perdelerden biri, o bilgi bir şeyin veya birinin (ben) içinde gizlidir, örtülüdür, zira psikolojiktir.
İkinci perde; “ben”i, yine “ben”le ölçmenin aldatıcılığıdır. Yani bir cetvelin sağlıklı yapılıp yapılmadığını yine aynı cetvelle ölçerek anlamaya çalışıyoruz! Zira, “ben”i, yine “ben” değerlendiriyorum! Ne ala iş değil mi? Bir mahkeme kur, kendini yargıla bakalım, ne oluyor!
Üçüncüsü de kendi içimizde gördüğümüzü ifşa etmenin, yani başkalarına gösterebilme dürüstlüğünü gösterme zorluğudur! Öyle ki, mesela, hırsızın yaptığı işi (hırsızlığını) anlatması, hiç değilse bulunduğu yeri başkalarına bildirmesi, yani kendini ihbar etmesinin zorluğudur bu!
Dördüncüsü, kendimizi bilmek ve ifşa etmek zordur, çünkü biz hepten kendimizi inşa etmedik! Biz daha “kendimizi bilme”den annemiz, babamız, çevremiz hamurumuzu hayli yoğurdular. Daha kendimize gelmeden oluşan zevklerimiz, beğenilerimiz, korkularımız ve alışkanlıklarımız var!
Onun için insan “kendine iyi bak”masını bilmelidir! Bu bakış, kendini koruma bahanesiyle, egosunu besleme bakışı yahut kuru bir bakış değil, ilmi ve ahlâkî bir bakış olmalıdır.
O halde kendimizi bilmek için ne yapalım?
Önce kim olduğumuzu bilmek için insanın ve insanlığın ne olduğuna, sonra da birey olarak davranışlarımıza, işlerimize ve eserlerimize bakalım. Kendimizi bunlar üzerinden sorgulayalım!
Sonra yanlışlarımızın, eksiklerimizin, başarısızlıklarımızın, lüzumsuz ve faydasız işlerimizin, hatta kendimizden bile gizlediğimiz ayıplarımızın bir listesini çıkaralım!
Başkalarının hakkımızda yaptıkları tenkitleri, değerlendirmeleri ve vardıkları yargıların her birini yüzümüze birer ayna olarak tutalım!
Bir kalabalıkta, tanımadığımız biri -kelimenin her anlamıyla – ayağımıza bastığında nasıl tepki verdiğimizi…
Eve aç geldiğimiz bir akşam saatinde, tam sofraya oturduğumuzda eşimizin yemeği yaktığını duyduğumuzda ne hissettiğimizi ve ne söylediğimizi…
Her akşam kiminle arkadaşlık ettiğimize ve eve davet ettiklerimize bakalım: Televizyon kanallarıyla mı, yoksa kitaplarla mı?
Öfkelendiğimizde ne yaptığımızı….
Bunları yapabildiğimizde “ben” olarak olgunlaşmaya ve topluma katkı yapmaya başlarız…
1 Comment
Talat YASAK
29 Mart 2017 - 13:30Kişisel eğilimler eğitim ve karketerlerle gelişir,olgunlaşır.Bulunduğu ortamda sürekli şiddeti gören bir çocuğun ilerleyen yaşlarda sağlıklı bir birey olması beklenemez.Karekter bozukluğu bulunanlar veya karakter zaafiyeti olanlar çok ciddi bir eğitim ve rehabilitasyondan geçirilmezlerse kendileri olamazlar.Sürekli birilerinin emrinde gezerler yada hep yanlış yaparak yanlış işlerde mutluluk ararlar.İnsan olarak zaaf yönlerimiz vardır.Bu yönler ileride sorun çıkartmayacak basit zaaflarsa tamam sorun yok ama kontrol altına alınmayan zaaf yönler ileride çok büyük sorunlara yol açabilir.
Size kendim yazdığım bir şiiri göndermek istedim belki bu şiir üzerinden daha doğru dürüst anlatabilirim dedim.
Karekter zaafiyeti ve karakter mükemmeliyetini anlatmak istedim.
iyi bir insan olmak için çokta çalışmaya emek vermeye gerek yok.İnsanlardaki iyilik yönleri öne çıkartılabilinirse her şey hal olur.Aksi takdirde çok kötü bir insanda olunabilir.
BİR DİNLE,KULAK VER SÖZLERİME
SÖYLEDİKLERİMİDE AMAN İYİ BELLE.
DEDİKLERİM BİR GÜN ÇIKACAKTIR ÖNÜNE
GÖRECEKSİN KANCIKLARIN HALLERİNİ
ŞİMDİDEN BÜYÜK BİLGE SÖZ DİNLE
Namuslu ne kadar namuslu düşünürse düşünsün
Namuzsuz o kadar fitne fücur düşünür
İyi insan ne kadar iyi düşünürse düşünsün
Bedbah insan o kadar hile düşünür
Sen sen ol bedbah ile yol gitme
Asil insan ne kadar asil durursa dursun
Sütü bozuk o kadar kötü durur
Güzel bakan ne kadar güzel bakarsa baksın
Kem gözlü o kadar hain bakar
Sen sen ol sütü bozuk ile birlik olma
Mert delikanlı ne kadar güvenilir olursa olsun
İki yüzlü hep gizli bir şeyler düşünür,aklından hep bir şeyler geçirir
Sözü özü bir ne kadar hak gözüyle bakarsa baksın
Kanı bozuk o kadar Namert bakar
Sen sen ol kanı bozuk ile dost olma
Düzgün insan ne kadar düzgün giderse gitsin
Mayası bozuk o kadar eğri gider
Doğru insan ne kadar doğru durursa dursun
Eğri insan o kadar eğreti durur
Sen sen ol mayasız ile hasbihal eyleme
EN ÖNEMLİSİ SEN ADAM GİBİ SEN OL
AYARINI SAĞLAM TUT AYARSIZ İLE BAĞ KURMA
SÜTÜ BOZUK MAYASI BOZUK KANI BOZUK OLMA
YANİ BEDBAHLARDAN OLMA
Son olarak şunu söylemek isterim.Bireyin iyi olması yetmez temiz erdemli karekter zaafiyeti olmayan toplumlar ilerler ve sağlam medeniyetler kurarlar.