Doğruluğa ne kadar değer veriyoruz veya hiç değer veriyor muyuz? Her yerde ve her durumda doğruluğu dile getirebiliyor muyuz? Doğruluk için menfaatimizden feragat edebiliyor ve sıkıntılara katlanabiliyor muyuz?
İnsanoğlunun en büyük ortak paydalarından biri olan doğrulukla ilişkimizi sorgulamamız gerekiyor. Zira bireyler olarak doğrulukla sağlıklı bir ilişki kurarak onu hayatımıza geçiremezsek doğruluğun toplumsal hayatımızdaki varlığı da tartışmalı hale gelir.
Değerler de insanlar gibi yardımlaşır
Doğruluk yüce bir değerdir ama tek başına büyük bir gücü yoktur. Her gün, her yerde ihtiyacımız olan hak, hukuk, adalet, emniyet, huzur ve güven gibi değerlerin başında veya temelinde doğruluk vardır. Doğruluk bunlarla ortaktır. Onun olmadığı yerde bu değerler de uzun süre yaşayamaz.
Din ile bilimin yaşayabilmesi de doğruluğa bağlıdır. Yalancılardan oluşan, en azından doğruluk derdi olmayan bir toplumun dindar veya bilim toplumu olması beklenemez.
İster dini yönden, ister bilim açısından, isterse felsefi açıdan olsun doğruluk insanlığın en kıymetli değerlerinden biridir. Öyle ki insanlığın ortak paydası olacak kadar kapsamlı ve birleştiricidir.
Doğruluk nerelerde bulunur?
Her şey ancak kendi iklimi ve atmosferi içinde gelişebilir. Sıcak veya nemli yerlerde yaşayan bir bitkinin soğuk iklimlerde yetişip aynı şekilde verimli olması mümkün değildir. Doğruluk da böyledir. Doğruluk hak, hakikat, adalet, gerçeklik, dürüstlük, kesinlik, sıhhat, içtenlik, sadakat, dikkat, özen ve ihtimam gibi değerlerle birliktedir. Hem bu değerlerden beslenir, hem de onları besler.
Doğruluğun –tabir yerinde ise- bilimsel olarak beslendiği alanlar da vardır: Mantık ve matematik bunların başında gelir. Fen bilimleri, biyoloji, kimya, jeoloji, astronomi de bu alanlar arasında yer alır. Çünkü buralarda her şey kanunlarla vardır, bir eğrilik, yanlışlık bulunmaz.
Doğruluğun kök saldığı diğer alanlar ise din ve ahlâktır. Bugün ne yazık ki dindarlar sinmiş olduğundan ve şarlatanlar öne çıktıklarından doğruluk buralardan ihtiyacı olan desteği bulamıyor. Din ve ahlak da en büyük destekçisi olan doğruluktan yararlanamıyor.
Peki, yukarıda saydığımız değerlerin kök saldığı havzalardan beslenen doğruluk neyi veya nereleri besler? Oralarda hangi sonuçlara yol açar? Doğruluk, bilimler, sanatlar, ticaret, toplumsal hayat ve devlet idaresi gibi akla gelebilecek hayatın bütün alanlarına ışık saçar ve buralara enerji verir. Bütün sentezlerin sonunda da insanların aradığı düzen, denge, uyum, adalet, huzur ve mutluluk gibi meyvelerini verir.
Yukarıda söylediklerimizden kısa sonuçlar çıkaracak olursak;
Öncelikle doğruluk ahlâkî ve insani büyük bir değerdir. Eğer onu hiçbir şeye karıştırmadan benimsemişsek doğruluğun bizde adalet fikrini ve bilim sevgisini uyandırması gerekir. Bu karşılıklı bir geçişme ile olur. Adalet ve bilimler de insanda doğruluk melekelerini geliştirir, güçlendirir. Çünkü yüce Yaratanın adeti her şeyde adalet olduğu gibi, bilim de Allah’ın adetlerini ve usullerini araştırmaktır. O’nun yarattıkları ve yaratması, düzenlemesi, denge ve düzen kurması doğruluğun, gerçekliğin ve hakikatin kendisi olduğu gibi insan için de öğrenmenin en güvenilir kaynağıdır.
Bilen insan en büyük doğrularını yaratılıştan (fıtrattan) alır, onları çeşitlendirerek hayata geçirir ve çok çeşitli yollarla insanlığın hizmetine sunar. Böylece insanlığın gelişmesine büyük katkıda bulunur. Çünkü insan ancak doğrulukla gerçek anlamda gelişir. Yine insanlık doğruluk nimetinden yararlandığı ölçüde huzur bulur, mutlu olur.
Resimler:
– Silence-In-My-Mindd_by-Mo-Tuncay@ajamfield.jpg
– Daireler_Vasily-Kandinsky_1923.jpg
– İskenderiye Kütüphanesi
– Sahra çölü_yirmi_renkte_kum_@gezenkiz.jpg
BU YAZIYLA İLGİLİ DİĞER YAZILAR:
Doğruluk ve değerler hiyerarşisi
İyilik adalete dönüşmekle tamam olur
1 Comment
Talat YASAK
18 Mayıs 2016 - 20:19Dikkat edilmesi gerektiğine inandığım bir konuyu sizinle paylaşmak istedim.Doğruları doğru kriterlerle arasak doğruya ulaşırız: Birilerinin peşinde milyonların gitmesi, birilerinin ardından milyonların ağlamas, birilerini milyonların savunması onu doğru yapmaz. Unutmayalım ki Hz MUHAMMED(s.a.s) ilk olarak ortaya çıkıp ben peygamberim dediğinde büyük tepkiler almış iftiralara karalamalara işkencelere uğramış ve en sonunda doğduğu şehirden ayrılmak zoruna kalmıştı. Burada yanlış olan Hz MUHAMMED (s.a.s)değildi. Yanlış olan toplumdu. Unutmayalım ki Hitler’in Mussoloni’nin, Franko’nun, lenin’in, Mao’nun peşinde’de milyonlar vardı. Burada yanlış olan milyonlar vardı.
TEKRAR EDİYORUM
Doğruya ulaşmak için öncelikle doğru kriterler seçilmeli. Bu doğru kriter herkese göre farklılık arz eder ama doğru olmaz. Çıkış noktamız doğru kriterlerden oluşmalı.