Amacımız: Değişim yapmak ve gelişmektir

6 Comments 712 Views

Söz söyleme ve yazı yazma sonunda bir işe, eyleme, harekete, üretime dönüşürse değer kazanır. Söz ve fikirden başlayarak üretime kadar giden süreçten beklenen ise değişime yol açmalarıdır. Üretime dönüşerek değişime yol açmayan bir hareket sonunda avara kasnak olmaya dönüşür. Ondan fayda elde edilemez.

Değişimden beklenen iyi, doğru ve güzel olana doğru sürekli bir hareket ve tekâmül içinde olup sonunda gelişmeye dönüşmesidir. Gelişmekten amaç ise insanın akli ve ahlâkî olarak ilerlemesi ve yücelmesidir. Sürekli gelişme hem birey için hem de toplum için ve hayatın bütün alanlarında olmazsa olmaz bir şarttır.

Varlık sürekli bir değişim içindedir

Gelişmişlik, insanın kendini ve kendini aşarak başkalarını, türünü, varlığı, zamanı ve mekânı yaratıldığı gibi idrak etmesi ve onlarla ilişkilerini düzenleyebilmesidir. İdrak etme ve ilişki kurma bir defalık değil sürekli yeniden inşa edilmeyi gerektirir. Çünkü varlık, yaratıldığı günden bu yana, bir an bile durmaksızın sürekli bir değişim ve yeniden oluşum içindedir. Fıtratında sürekli değişim olan bir dünya ile ilişkimizi de aynı şekilde yenilemek gerekir.[i]

İnsan başıboş bırakılmadı, aşkın kanunlarla çevrilmiştir

ibn_Haldun_www_trthaber_com

Değişim; tesadüfi değil, kanunlara ve kurallara tabidir. Onun için varlığın, sadece mekân içinde ölü eşya olarak değil,  zaman boyutuyla tabi olduğu yasalarla birlikte anlaşılması gerekir.

İnsanlık da eserleriyle birlikte enerjisi sürekli yenilenen bir dinamizm içindedir: Nesiller art arda gelip gitmekte, milletler ve medeniyetler doğmakta ve yok olup gitmektedir. Devletler, hanedanlar yükselip alçalmakta, birinin yerini diğeri almaktadır.

Durmadan değişim içinde olan hayata ayak uydurabilmek için insanın kendisi de sürekli ve bilinçli bir değişim içinde olmalıdır. Öyle ki, insanın var kalması güçlü olmasından çok değişebilmesine ve değişen şartlara uyum sağlama kabiliyetine bağlıdır.

Gelişebilmek için değişmek gerekir

Değişim olmadan gelişme olmaz. Ne var ki her değişim gelişme değildir. İnsan ve toplum değişirken geriye doğru da gidebilir. Zira değişim, biz istesek de istemesek de vardır. İyilik ve gelişme yönünde olmazsa, aşınma ve kötülük yönünde olabilir. Bu bakımdan değişimin gelişmeye dönüşmesi varlığa hâkim olan kurallara ve kanunlara uymasına bağlıdır.

Bu kanunlardan biri insanların toplum olarak (milletler, ümmetler) durumlarının değişebilmesi için bireylerin kendi öz benliklerinde değişim yapması gereğidir:

“Bir toplumun bireyleri kendi öz benliklerinde olanı değiştirmeden onların durumları değişmez.” [ii]

Bu ayeti bir ilke ve düstur olarak kabul ediyoruz. Çünkü geleceğe doğru adım atarken bilmemiz gereken ilk şey orada hâkim olan fıtri (yaratılıştan gelen) yasalardır. Suda, havada ve denizde hâkim olan yasaların varlığı gibi. Yaratılış kanunları dikkate alınmadan yapılan her şey sonuçsuz kalır. Belki gelişme yerine aşınmaya sebep olur, başlayan oluşumu ve onunla birlikte insanı ziyan eder.

Osmanlı_harita_wowturkey

Mesela, içinde bulunduğumuz coğrafyada değişim aranan son 150-200 yıllık zaman göstermiştir ki toplumlar iddia veya amaç edindikleri yönde değil, öz benliklerini değiştirdikleri yönde ve o kadar değişebiliyor. Onun dışındakiler ya teşebbüs safhasında kalıyor veya rayından çıkarak fitneye dönüşüyor. Yapmaya niyetlenirken yıkıma sebep olabiliyor.

Değişimi amacı olmayanlar insanları aldatmamalıdır

Değişim veya gelişme istemeyenler, içinde bulundukları halden memnunlar demektir. Böyle oluşumlar, bu hakikate rağmen geleceğe dair vaatlerde bulunuyorlarsa ve değişim gibi bir amaçları da yoksa inançlarını ve insanın emniyetini, huzur ve mutluluğunu eğlence edinmişler demektir. Böyleleri varlık yasalarıyla ters düşer ve başarısız olurlar. Oyalanıp durdukları, kendilerini aldattıkları zaman içinde toplum değişip başka bir hâl alır, onlar geride kalır, kendilerine uyanları da geri bırakırlar.  Böylelikle kendileri gelişmedikleri gibi bilmeden karşıtlarına da fırsat tanır, hatta imkân hazırlar.

Yukarıda bahsettiğimiz kanun gereğince biliyoruz ki değişim ve gelişme sürecini başlatacak olan bireyin gelişmesidir. Ancak kendisi değişen ve gelişen insan çevresini değiştirir ve geliştirir.

Bu bakımdan daha iyi bir çevre ve daha iyi bir dünya isteyen önce kendisi değişmeye başlayarak çevresini inşa etmek için çaba göstermelidir. İnsan kendisini kuşatan zamanı, mekânı ve insanı inşa ederken kendisi de onunla inşa edilir. Kendi çevresini, dünyasını, zamanını inşa etmeyen başkasının dünyasında ve zamanında yaşamaya mahkûm olur.

Einstein_@SadHappyAmazing

Sonuca gelecek olursak;

1-Söz, yazı ve eylemin amacı değişim ve gelişme olmalıdır. Değişim Rehberi ve El Kitabı da yukarıda bahsedilen ilke olmalıdır.

2Değişim ve gelişme, ihtiyaç duymayla başlar. İlham, vahiy bilgisini ve bilgiyi alma, onunla yaşama ve hayatına geçirmeyle oluşum yoluna girer. Davranışla dışarıya yansır, eşyada tecelli eder. Tekrarlarla alışkanlıklara dönüşür ve insanda yerleşik hale gelir. Yayılarak sosyalleşme özelliğini kazanır. İnsan ilişkilerini şekillendirmeye ve toplumsal yapıyı dokumaya başlar. Tekâmül ederek muamelat kümeleri halinde kristalleşir, toplumun karakteri haline gelir. Zamanla daha da büyüyerek ve genişleyerek örf ve kültür adını verdiğimiz insan eseri oluşumlara dönüşür. Yeterli birikim var olduğunda medeniyete dönüşür.

Bu itibarla;

Yazdıklarımızın ve yaptıklarımızın değişime ve gelişmeye dönüşmesini istiyorsak sözün nerede ve nasıl eyleme ve harekete dönüşeceğini, hareketin nasıl işe ve üretime dönüşeceğini ve bunların hangi yol, yöntem ve araçlarla ve kimler tarafından gelişmeye dönüştürüleceğini hesaplamak gerekir.

Dipnotlar

[i] “Vakta ki Cenab-ı Hak, hikmet-i ezeliye ile inayet-i ezeliyenin iktizasınca, insanların kabiliyetlerinin tezahürünü ve istidatlarının neşvünemasını irade etmekle, nev-i beşeri imtihan ve tecrübeye tabi tuttu, zararları menfaatlere kattı, şerleri hayırların içine attı, güzellikleri çirkinliklerle cem etti. Hepsini birbirine karıştırarak kâinatın hamuruyla beraber yaratılış teknesinde yoğurduktan sonra, kâinatı tagayyür, tebeddül, tekâmül kanunlarına tabi tuttu.”  İşaratü’l-İ’caz, Sayfa 194

[ii] Ayet meali: Ra’d Suresi: 13/11

Resimler

– Baş resim: Değişim için tasarım: http://isnotlari.blogspot.com.tr/
– İnsanlığı anlatan en ünlü eser olan Mukaddime’nin yazarı, İbn Haldun: 
http://www.trthaber.com/videolar/ibn-i-haldunun-mukaddimesi-755.html
– Osmanlı İmparatorluğu: wowturkey.com/
– Einstein: https://www.linkedin.com/pulse/abc-life-five-laws-nature-seven-divine-rules-zahid-khalid

Yazıyı Paylaşırmısınız

About the author

A.Ü. DTCF mezunu. İngiltere, Sheffield Üniversitesinde Enformasyon Yönetimi, İsrail'de Kırsal Bölgesel Kalkınma Planlaması Post Graduate Study. Yayınlanmış çalışmaları: Söz İncileri; Divan Edebiyatından Seçilmiş Beyitler (2. baskı), Önce Söz Vardı; Fıkıh, Edebiyat ve Tasavvuftan Seçmeler. İlgi alanları: Yenilik, değişim, Gelişme. Uzmanlık alanı: Proje Yönetimi.

Related Articles

6 Comments

  1. admin

    Çok çok teşekkür ederiz Mehmet Evren Bey. Bu yorumunuz bize cesaret veriyor. Çalışmamıza duyduğunuz ilginin devam etmesini temenni ederiz: Yazılarımızı yorumlayın, yanlışlarımızı düzeltin, eksiklerimiz tamamlayın, başka katkılarda bulunun. Tekrar teşekkür ederiz.

  2. Mehmet Evren

    Sitenizi inceledim, yazıları okumaya gayret ettim. Konular günün ihtyacına cevap verecek şekilde itinayla seçilmiş. Yazılarda mümkün mertebe doğru bir Türkçe ve akıcı bir usulub kullanılmış. Yazılar çok uzun tutulmamış. Yazı karekteri, punto ve satıraraları gözü yormayacak şekilde düzenlenmiş. Kısaca güzel bir çalışama olmuş. Saygıdeğer site yöneticisini ve emeği geçen ekibi tebrik ediyor Yüce Allah’tan muvaffakiyetler niyaz ediyorum.

  3. Rabia Gümüş

    Ben teşekkür ederim.

  4. admin

    Harika bir yorum. İnsanı kıskandıracak bir yaklaşım. Yorumunuz yazımızı aşmış Hanımefendi. Tebrik ve teşekkür ederiz.

  5. Rabia Gümüş

    Ayrıca planlanan değişim üstten dayatma yoluyla da gerçekleşecek değildir. Tepede olanların veya ellerinde güç bulunduranların topluma bir düşünce, öğreti veya kültürü zoraki benimsetmeleri yapay olur ve insanlar için eziyet getirir. Bunların olduğu toplumlarda zulüm gözlemleriz. O halde “Değişime kimler karar verir, karar vermelidir,” sorusunu yöneltelim kendimize.

    Fıtrî (yaratılıştan gelen) yasalar icabınca kişi zihninde ve gönlünde gerçekleştiremediği şeyi davranış haline getiremez, hareket olarak geliştiremez. Eğer geliştirirse de bu taklit, taassup ve asabiyyet barındırır. Yani içselleştiremediği bilgi, kültür vs. eğreti olarak kişide varlığını sürdürür. O akılda ve zihinde olan yaşayan ve üretken olmaz. Eşya gibi muhafaza edilir. Elbette böyle bir durumdan hayır murad etmek güçtür.

    Şimdi de bu kişiyle konuşmaya çalışalım. Sonucu hepimiz tahayyül edebiliriz. Eğreti olarak sahiplendiklerini hissi olarak savunacaktır! Ta ki ona onun gibi düşündüğünüzü, inandığınızı ispatlayana dek.

    Asr-ı saadeti inceleyelim bir de. İki dönem sözkonusu: Mekke dönemi, Medine dönemi. “Gerçekten Allah, kendi nefis(öz)lerinde olanı değiştirinceye kadar bir toplulukta olanı değiştirmez. “ (Rad 13:11) Mekke dönemi için bireylerin nefis(öz)lerinde olanı değiştirmesi, Medine dönemi içinse Allah’ın o toplumda olanı değiştirmesi diyebiliriz. Bu bir sünnetullah olduğuna göre yeniden bir değişim ve gelişim için aynı metodla kendimizden başlayalım…

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked (required)

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.