Adana’nın Aladağ İlçesinde, Ortaöğretim kız öğrencilerinin kaldığı bir yurtta, 29 Kasım 2016 günü yangın çıktı. 200 öğrencinin kaldığı yurtta, on bir öğrenci ve bir yurt çalışanı hayatını kaybetti, 22 kişi yaralandı.
Aladağ Cumhuriyet Başsavcılğının hazırlattığı rapora göre yangın, üç katlı ahşap binanın ikinci katında bulunan elektrik panosundaki şartellerin eskimiş olmasından ve binada kaçak akım rolesi bulunmamasından kaynaklanmıştı. Öğrenciler, daha önce musluktan su alırlarken elektrik kaçağını fark ettiklerini belirtmişler. Aynı raporda; yangında yaşamını yitirenlerin, yangın merdiveninin kapısı kapalı olduğundan, PVC kapı yangınla sıkışmış olacağından ve söz konusu kapının kolu olmadığı için dışarıya çıkamadıklarından yanarak öldükleri belirtildi. Zira binanın yangın merdiveninin kapısı PVC’den yapılmıştı.
Öğrenci yurdu, tarihi oldukça eskiye dayanan, tanınmış bir cemaate aitti. Öyle ki, Büyükşehir Belediye Başkanının ifadesine göre, Adana’da yaklaşık 100 tane benzer yurt vardı ve bunların 80’ni aynı cemaate aitti. Ölümlerle sonuçlanan böyle bir yangının, kötü niyete alet edilmeden, medeni değerler ve kendimizi tanıma açısından ele alınması yararlı olur.
Yaptığımız her iş bir akletme şeklinin kodlarını taşımaktadır
Medeniyetler adetlerden, ahlâk ve hukuktan, sanat-edebiyat ve bilimsel eserlerden meydana gelir. Bunlar ise davranışlardan, kanun maddelerinden, keşifler ve buluşlardan, ilkelerden ve unsurlardan oluşur. Davranış kalıpları, ahlâk ilkeleri, hukuk kuralları ve eşyanın kısımlarından biri eksik olursa ilk grupta sayılanlar ya işe yaramaktan, ya emniyetinden ya da estetiğinden kaybeder. Bu durumda o şey niçin yapılmışsa o amaca hizmet edemez hale gelir, tehlike barındırır, ya da görüntüsünden yitirir.
Bireyin gelişemediği kültürlerde, onun çevresi de, o çevreyi kuşatan toplum da yeterince gelişemez. Zira toplumlar ve kültürler ancak bireylerin keşifleri ve girişimleriyle gelişebilir. Cemaatlerde birey çoğunlukla kapalı ortamlarda ve çevresinden tecrit edilmiş olarak büyürdü. Bu yapılarından dolayı cemaatler, milyonlarca insanı bünyelerinde barındırmalarına rağmen toplumsal gelişmeye herhangi bir katkıda bulunamıyorlar. Her biri toplumun yararına çok şey yapmalarına rağmen, toplumsal gelişme açısından bakıldığında sosyal yapı içine hapsolmuş durumdalar. İlimlerin, sanatların, sosyal yapının veya adaletin gelişmesiyle hemen hiç ilgilenmezler. Diğer taraftan, toplumda değişim ve gelişme arzusu taşıyanlar dindar olmayan, hatta çok zaman dini, geri kalmışlık sebebi sayan çevrelerde kendilerine yer ararlar.
İşlerimizdeki eksiklik, eğrilik ve şüpheli haller cehaletin eseridir ve dert sebebidir.
Müslüman toplumlarda bir düzen, nizam ve sürekli gelişme (tekamül) yaşanmıyor. Bu yüzden de bu toplumlar sadece ileri gidemiyor değil; aynı zamanda başları kazadan, belâdan, musibetten kurtulmıyor. Çünkü işlerimizdeki eksiklik, noksanlık, eğrilik, çetrefillik, belirsizlik, kopukluk, keyfilik cehaletin ve nefsiyle hareket etmenin eseridir, sorun üretir, insana dert ve belâ getirir. Bu akletme şeklimiz, sadece içeride ve teknik kazalar üretiyor değil, onunla birlikte çatışmaları, çekişmeleri, adaletsizlikleri, eşitsizlikleri ve toplumsal yapıda çatlaklar ve kamplaşmaları da birlikte getiriyor. Müslüman toplumların rahat bulmasını istemeyenler da bu çatlaklardan sızıyor, taraflara ayrılmış olmalarında kendilerine yer buluyor ve rahatlıkla işlerine “burunlarını sokabiliyor”lar.
Kazadan, belâdan uzak olma, insanları insan eliyle vukubulan ölümlerden koruma, insana doğru gözle bakmaktan ve adalet aklının gelişmesine bağlıdır. İşlerinde çağın inceliklerini taşıyan ölçülerin, gelişmiş terazilerin sürekli çalışmasına bağlıdır. Zira kapının kulpu, pencerenin pervazı, at nalının çivisi, uçağın kanadının vidası, adliyedeki dava dosyası gibi sayısız şeyler gelişmiş bir zihin, akletme, ilim ve ahlâk gerektirir. Bu durum uzun, upuzun, sürekli bir çaba ve sabır gerektiren bir medenileşme sürecini gerektirir.
Medeni değerleri hayata geçirmek için ne yapmak gerekir?
Dindarlar, kapının kulpunu, pencerenin menteşesini göremiyor, keşifler yapamıyorlar. Çünkü dünyaya hâlâ Orta Çağ penceresinden bakıyorlar. Bireyler tek tip olarak yetiştirildiğinden ve hepsi birbirinin aynı şeyleri gördüğünden birinin gördüğü diğerlerine yetiyor. Aralarında, zorunlu eğitimden kaynaklanan farklılaşma dışında uzmanlaşma olmuyor, buna ihtiyaç da duyulmuyor. Zira Müslümanlar arasında, bugünün dünyasının gerektirdiği ölçüler, incelikler, nitelikler, vasıflar ve nüans farklılıkları arayışı yoktur. Batı neyi, ne kadar yapıyor ve ölçüyorsa onunla yetiniyorlar. Hem Batılılaşmaya karşı çıkıyorlar, hem de mesela, zamanımızda “kalibrasyon” adı altında sınıflanabilecek sayısız aletler ve yaklaşımları ithal etmeye devam ediyorlar.
Müslümanların gelişme ve ilerlemeleri içten olmadığı için nesilden nesile bir ilerleme de olmuyor. Zira geriden gelen nesiller, cemaati kuran veya idare edenlerden pek de ileri gidemezler. Hatta çok durumda, usulde de olsa, onlardan farklı bile düşünemezler. Bu yüzden tartıda, adalette, ticarette ve bilimlerde iş bölümü yapma ve derinleşme ihtiyacı duyulmuyor. Hâlbuki insanlık ancak ilim ve ahlakla eksiğini tamamlar, gelişebilir ve ileri gidebilir. Bir toplum veya topluluk farklılık nedir bilmiyor, hatta farklılığa bir ihtiyaç olarak bakamıyorsa o toplumda ilerleme olamaz.
Bir şeyin mahiyetini öğrenmeden ondan tam olarak yararlanabilir miyiz?
Nedir? Nasıl? Niçin? Nasıl yapılır? Nasıl çalışır? Bu sorular bugünkü Müslümanların çok da umurunda değil. Müslümanlar bunlara konu olan hemen her şeye daha çok sahip olmakla ilgileniyorlar. Yüzyıldan fazla bir zamandır elektrik kullanan Müslüman toplumlar, bir elektrikle hayat kültürü (adabı) inşa edebilmiş değil: Bir yerdeki elektrik ne zaman açık bırakılır veya kapatılır? Bir elektrik düğmesi nereye doğru basıldığında yanar veya söner? Yan yana iki elektrik düğmesinden hangisi nereyi yakar? Elektrik tesisatında, sigortalarda – sadece teknik olarak değil, kültür olarak – emniyet nasıl sağlanır? Bir dizi sorular fazla ilgi çekmeden cevapsız duruyor. Bir kültür (ahlâk sistemi) yangın merdivenine PVC kapı yapılmasına nasıl müsamaha gösterebilir?
Eşyanın ve insanların çoğalıp ilişkilerin arttığı bir yerde kuralların da ona bağlı olarak, hatta belki geometrik olarak artması gerekir. Zira A ile B arasında A’dan B’ye veya tersi iki ilişki türü varken, A, B, C, D arasındaki ilişki sayısı on ikiye, tersini de alırsak yirmi dörde çıkar. A, B durumunda hiç kesişme yokken, tersi hareket de olursa bir kesişme olacakken, dört harf örneğinde çok sayıda kesişme ortaya çıkmaktadır. Bu durum, toplum karmaşık hale geldikçe yeni kurallar, kanunlar, ilkeler, normlar, teknikler, metod ve metodolojilerin, teknik ve teknolojilerin keşfini ve hayata geçirilmesini gerektirir. Yani bir şehir trafik düzeninden olduğu gibi. Zaten bir trafik düzeni de öncelikle bir kültürün eseridir. Onun için çağdaş şehir düzenini hayata geçirememiş toplumlarda, çok kavşakta henüz trafik lambaları bulunmaz. Sonuç olarak; Müslümanlar; bu buluş, keşif ve yenilikleri ya kendileri yapar ve kendi dinamikleriyle gelişirler, ya da kültürlerinin bozulması pahasına başka kültür ve medeniyetlerden alırlar!
—————
Tasarımlar: Gülizar Nur AYDIN ve @Vera4991
Öne çıkarılmış görsel: Çorum, Osmancık İlçesinde bulunan tarihi İmaret Cami'nin kapısından bir görünüm. http://www.fotokritik.com/580830/tarihi-kapi (Teşekkür ederiz) Copyright © 2016 Noktacom Medya İnternet Hiz. San. ve Tic. A.Ş.
Leave a Reply
Your email address will not be published. Required fields are marked (required)